
Narsist kişilik bozukluğu; bireyler kendilerini diğer bireylerden üstün, benzersiz ve özel görme eğilimindedir. Başarı ve yeteneklerini abartarak, sürekli övgü ve hayranlık beklerler. Aynı zamanda insanları eleştirerek, değersizleştirerek ve aşağılayarak kendilerini daha iyi hissetmeye çalışırlar.
Eksiklikleri sadece uzmanlar tarafından bilinse de aslında bu eksikliklerinin kendileri de farkındadır ama su yüzüne çıkarmazlar. Ve onları yaptıklarıyla kapatacaklarına inanırlar. Örneğin empati yoksunluğu had safhadadır. Varlığı bile rahatsız eder. Empati hiçliğinden doğacaklarına inanıp tam tersi bir oluşuma yönelenerek o yoksunluğu kapattıklarına kanaat getirirler.
Bembeyaz bir perde değildir hayatları. Ölçütlerini belirlemiş gibi görünseler de, belli ölçütleri yoktur ve yok olan durumların kendilerinde var olduğuna inanırlar. Kendini kandırmanın en yalın hâli benliklerine işlemiştir. Bunun neticesinde yaşamlarında hep çelişkiye düşerler, bu durum yüzlerine vurulduğunda “çelişki zenginliktir” diyerek, bahanenin formatını değiştirirler. Aynı zamanda eleştiriye açık olmadıkları gibi, savunmaları savaşa dönüşüp öfkelerini aşağılama duygusuyla belirginleştirirler. Aslında bu tür bir savunma mekanizması geçmişlerinde tamamlayamadıkları eksiklikleri bu şekilde tamamlayacaklarını düşünürler.
Narsist kişiler, dengesiz bir yaşamın ya da sürecin ürünüdürler. Örneğin, çok sevilen, şımartılan, gerçekçi övgüler almayan bir çocuk ya da sevilmeyen, ilgi duyulmayan, şiddet ve istismarla büyüyen bir çocuk düşünelim. Abartı sevgi, her yaptığı onaylanan, şımartılan çocuk, zaman içerisinde kendini tek ve ulaşılmaz görür. Başkalarının yaptığı davranış ve başkalarının fikirleri onun gözünde yok hükmündedir. Sadece kendi yaptıklarının başarı olduğunu düşünürler. Hatta karşı tarafı aşağılayarak yüceldiklerine inanırlar. Dinlenmeyen, fikirleri önemsenmeyen, tabiri caizse ezik yetiştirilen çocuklar da zamanla bu hastalığın esiri olabilirler. Kendini ispatlamak için çok çaba gösteren bu kişilikler zamanla topluma uyum sağlama sürecinde dengeyi şaşırıp bu bozulmaya uğramaları işten bile değildir. Zamanında sözleri dinlenmeyen çocuk, zamanla kimseyi dinlemez.
Narsist kişiler kendilerini benzersiz sanırlar, kendilerine hayranlık duyulması onların besinidir. Ölçüsüz ve derinliği olmadan kendilerini üstün kılarlar. Narsist kişiliklerin en sık kullandığı, sizleri ötekileştirmek ve yalnızlaştırmaktır. Sizi değersiz gördükçe, siz güçsüzleşir ve ona mahkûm hale gelirsiniz. Manipüle etmek, en iyi bildikleri yoldur. Bunu planlı bir şekilde yapar ve bu yaptıklarından kendilerini mutlu kılarak, kendilerine en büyük hediyeyi verirler. Sürekli haklı çıkan, hakkının yenmesini sevmeyen ama başkalarının hakkını yiyen insanlardır.
Bu psikolojik sorunun zaman içerisinde çığ gibi büyümesinin, kendini beğenmiş, bencil bir yaşama sürüklenmesinin sorumlusu sadece bu hastalığa yakalanmış kişilerin suçu değildir. Haliyle yetiştirilme tarzı çok büyük bir etkendir. Ebeveynler ve toplum bu hastalıklı kişileri ortaya çıkaran en büyük suçlulardır.
Yaşam “denge” çizgisinin üzerinde oluşması gereken anlar ve davranışlar bütünüdür. Dengeli davranış, dengeli yetiştirilmeyi; dengeli yetiştirilmek ise dengeli bir kişiliği yaratır.