https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Sitem Şanlı’nın Alakarga Yayınları’ndan çıkan Kaplumbağa Çaresizliği adlı ilk öykü kitabı Ağustos ayında okuyucuyla buluştu. Kaplumbağa Çaresizliği, bireyin gündelik hayatta sıkışmışlığını, kaygılarını ve içsel hesaplaşmalarını merkezine alan bir öykü toplamı. Kitabın başlığında geçen “çaresizlik” kavramı, öyküler boyunca farklı biçimlerde karşımıza çıkıyor: kimi zaman aile ilişkilerinde, kimi zaman toplumsal baskıların ağırlığında, kimi zaman da bireyin kendi zihninde sıkıştığı o labirentte. Özellikle “Kaplumbağa Çaresizliği” adlı öyküde, kasabanın tekdüzeliği içinde yaşanan absürt bir vahşet hikâyesi üzerinden, hayatın rastlantısallığı ve insanın edilgenliği sorgulanıyor. Bu öyküdeki kasap dükkânı sahnesi, adeta Kafkaesk bir mekân gibi işliyor; Kafka’nın Dönüşüm’ünde Gregor’un oda içine sıkışmışlığı nasıl varoluşsal bir gerilim yaratıyorsa, burada da karakterin kasap dükkânında yaşadığı gözlem, ölüm ve çürüme imgeleriyle birleşerek varoluşsal bir sorgulamaya dönüşüyor.

Şanlı’nın öykülerinde gerçekçi anlatım ile düşsel, psikolojik öğeler iç içe geçmiş durumda. Örneğin, “Kuzu Budu” öyküsünde mutfaktaki sıradan bir yemek hazırlığı, gerilim yüklü bir sahneye dönüşürken karakterlerin psikolojik dalgalanmaları ön plana çıkıyor. Bu, psikolojik gerçekçilik ile gerçeküstücülük arasında salınan bir atmosfer yaratıyor. Yazar sık sık iç monolog ve bilinç akışı tekniklerini kullanıyor. Karakterler, okurun zihnine doğrudan seslenir gibi; düşünceler, korkular, öfkeler kesintisiz bir şekilde dökülüyor. Bu yönüyle Virginia Woolf’un Mrs. Dalloway’de, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’da yaptığı zihinsel akışları andırıyor. Öykülerde ayrıca minimalist diyaloglar ve betimlemeye dayalı yoğunluk dikkat çekici. Diyaloglar genellikle kısa, ama gerilimi arttıracak şekilde seçilmiş. Gündelik konuşma dilini öyküye taşıyan Şanlı, karakterlerini çoğu zaman yalnız ve çaresiz birer birey olarak konumlandırıyor.

Karakterler çoğunlukla içine kapanık, dış dünyaya yabancılaşmış, kaygı dolu bireyler. Mekânlar —kasap dükkânı, apartman dairesi, balkon, mutfak— sıradan ama aynı zamanda tekinsiz. Bu tekinsizlik, Freud’un das Unheimliche kavramını hatırlatır nitelikte: tanıdık olanın bir anda yabancılaşması. Böylece sıradan mekânlar, öykü boyunca bir gerilim öğesine dönüşüyor. Öykülerde hayvan imgeleri (kaplumbağa, kuzu, karga) da önemli bir rol oynuyor. Bunlar hem masumiyeti hem de kurban edilme hâlini temsil ediyor. Dünya edebiyatında Kafka’nın Gregor Samsa’sı benzeri hayvan-figürlü sembolizme yakın duruyor.

Sitem Şanlı’nın dili yalın ama yoğun. Gereksiz sözcük yok; her kelime özenle seçilmiş. Bu, Hülya Soyşekercı’nın sıklıkla övdüğü “ekonomik dil” ilkesini karşılıyor. Öykülerde kullanılan kısa cümleler, okuyucuyu hikâyenin nabzına ortak ediyor. Yazarın dili bir yandan şiirsellik taşırken, bir yandan da sert bir gerçeklikle yüzleştiriyor. Özellikle “Kesiğe Yanık Kanaviçe Bastım” ve “Orantısız Patlıcanlar” öykülerinde kullanılan grotesk imgeler, modern Türk öykücülüğünde Latife Tekin’in büyülü gerçekçilik etkisi taşıyan anlatılarını çağrıştırıyor.

Kaplumbağa Çaresizliği, çağdaş Türk öykücülüğünde bireyin kırılganlığına, içsel hesaplaşmalarına ve toplumla olan çatışmalarına ayna tutan, yoğun atmosferli bir kitap. Sitem Şanlı bu kitabıyla “çaresizliği” yalnızca bir duygu değil, bir varoluş hâli olarak işliyor. Kitap, Türk öyküsünde kadın yazarların son dönemde yükselttiği psikolojik derinlik, gündelik tekinsizlik ve cesur anlatım geleneğine önemli bir katkı sunuyor.