
“Deniz” kavramı Nâzıman Zülal Bayhan’ın kilit kavramıdır. Ama bu kitapta “Benim Derin Deniz’im” başlıklı bir öykü yoktur, ama bütün öykülerde bir derin denizin rengi, temizliği, şeffaflığı vardır. Bütün öyküler bir derin denizdir.
Bu öyküler yazarın hayatından, çocukluğundan, gençliğinden süzülüp gelir ve bize taptaze deniz kokularıyla ve mavi çağrışımlarıyla ulaşır.
Dıştan sakin ve dingin görünen bir denizin sakladığı bin bir sırrı düşündürür bize bu öyküler.
Bir harika kapağın altında denizin içindeki buluşmalar, ayrılmalar, kovuklara saklanan küçük balıklar, büyüklere yem olan minikler bir görünür kaybolurlar.
Ben’im Derin Deniz’im dıştan mavi görünen, ama derin karanlıkta yaşanan hikâyelere ses verir. Eymir gölünün sığ sularında dolaşan Ankaralı sakarmekelere de ses olur, oı gölü mekân edinen Ankaralı gençlere de ses olur.
Ama en önemlisi bir Ankaralı ailenin yaşama alışkanlıklarını, ev içi hayatlarını öykü diliyle kayıt altına alır.
Kitabın öyküleri sonsuz bir konu çeşitliliği taşır. Sonsuz bir deniz gibi farklı kıyıların farklı hikâyelerini anlatır.
Nâzıman Zülal Bayhan dini bayramlarda bu Türk evinde yaşanan güzel heyecanları, çikolata sevinçlerini, kız çocukların anneyle ilişkilerini, evdeki ve yakın çevredeki kadınların giysilerini anlatır.
Türkiyenin aile otomobilleriyle yeni tanıştıkları yıllarda babanın arabasına (Rambler Station Wagon)duyduğu büyük sevgi de konu olur. Bisikletli gençlerin gizli saklı aşkları da.
Bir bayram sabahı bir Ankara evinde ailenin davranışları, evin döşenişi, çocuklara düşen sorumluluklar, içilen kahveler bir belgesel niteliğiyle öyküleşir. Yıl da söylenir 1974’tür. Dedenin emekli ikramiyesi 175 milyon TL’dir ve bu daire o parayla alınmıştır. Bayram sofrasında çocukların ve büyüklerin yeri bellidir.
Ama her şey bitmiş, herkes ölmüştür işte. Her şey sadece anılardadır. Geriye kalacak tek şey edebiyattır, yazıdır. Bu öykü kalacaktır o evden ve ölen teyzeden deden, yengeden yarına.
1970’lerdeki büyük baba evindeki aile sofrasından sonra daha modern daha şık sofralar da yazarın kalemine konu olur. “Bir gönül alışverişidir dostluk” adlı öyküde yine dostlara sofralar kurar, okuru dost sofralarına davet eder.
- Zülal Bayhan’ın bütün metinlerinde iyiye doğruya, erdeme yönelmiş bir kalemin yolculuğu okunur. Anlayışsız insanların iç sızlatan davranışlarını bile anlamaya çalışan bir açıda durarak yazar. Olası dünyaların en iyisinde yaşadığımıza inanan mistik bir yaklaşım, tasavvufi bir “birlik” ideası hep temelde durur.
Bu öyküler, etnolojik bir değer taşıyan çalışmalardır ve Ankara çalışmaları yapan araştırmacılar için tamamen içeriden bilgiler verir. Okurken aldığınız edebiyat lezzetinin yanı sıra edebiyat sicilimizde yakın geçmişin tanığı olarak yerlerini alırlar.