
“Yolcu”yu yazma fikri nasıl doğdu? Bu hikâyenin sizdeki başlangıç noktası neydi?
Aslında Yolcu, asıl çıkış noktasını gerçek bir hikayeden alıyor. Ben bu gerçek hikayenin sadece en can alıcı noktasını seçerek onun etrafında yepyeni bir macera ördüm. Tabii benim çıkış noktamı oluşturan ailenin, yalnızca bu aile olduğunu söylemek zor. Aynı eylemin göç eden başka aileler tarafından da yapıldığını duymuştur. Çıkış noktamı da çevremdeki çok yakın aile dostlarımın benzer bir hikayesinden aldım. Bu hikayeleri dinledikten sonra, kemiklerin aslında aidiyet hissini simgeleyen bir öğe olarak ortaya çıktığı dikkatimi çekti. Bu durumda göçün aidiyet hissi, geçmişle kurulan bağlar üzerindeki etkisi ön plana çıkıyor. Bu bir bakıma hafızayı yani geleneği geleceğe taşımakla da ilişkili.
Eserinizde göç, aidiyet ve hafıza gibi derin temalar işleniyor. Bu temalara yönelmenizin özel bir nedeni var mı?
Göç deyince işin içine hemen aidiyet giriyor. Bu aynı zamanda beraberinde hafıza kavramını da getiriyor. Göç temasına yönelmemin asıl nedeni göç edenlerin karşı karşıya kaldığı bir soru: Ben şimidi nereliyim? Geldiğim yere mi aidim, vardığım yere mi aidim? Bir yanda terk edilemeyen, istenmeden bırakılmış bir geçmiş var. Bu hafıza bazen hüzün verdiği için dile getirilmek bile istenmiyor. Diğer yanda ise geleceğe dair bir belirsizlik var. Ben de bu konuyla ilgili yakınlarımdan pek çok hikaye dinledim. Hatırlamak istemediklerinin yanısıra, yanlarında getirdikleri hatıralar da vardı. NE oralı ne buralı olma durumu; ya da hem oralı hem buralı olma durumu içinde yaşanan ikilem dikkatimi çekti ve beni bu konuya yönlendirdi.
Mezarı taşımak gibi sıra dışı ama anlam yüklü bir metaforu merkeze almanız oldukça çarpıcı. Bu fikir nereden geldi?
Az önce değindiğim gibi, bunun yaşanmış bir hikaye olması beni çok şaşırttı. Ama aslında bunu gerçekleştiren kişiler için bu âdeta manevi bir görevdi. Fazla ipucu vermek istemem ama, mezar taşındıktan sonra da aynen romanda geçtiği yerlere konulmuş ve aynı şekilde bulunmuştu. Aslında bu metafor o insanların doğrudan içinde bulundukları bir gerçeklikti. Bu kadar anlam yüklü bir simgenin hayatın bu kadar içinde konumlandırılmış olması beni çok etkiledi.
Hasan, Mehmet ve Mustafa üç kuşak temsilcisi olarak oldukça güçlü karakterler. Bu karakterleri oluştururken ilham aldığınız kişiler oldu mu?
Bu üç karakter bu konuyla ilgili dinlediğim hikayelerde geçmiyor. Ancak üç farklı bakış açısının simgesini oluşturuyor. Hasan köklerini bırakmayı kabullenemeyen karakter, aynı zamanda üçünün içindeki dominant karakter. Belki de romandaki dominant duyguyu simgeliyor. Mehmet olup biteni kabullenmiş, sorgulamanın fayda etmeyeceğine inanıyor. Sadece üstüne düşeni yapıyor, koşulları değiştiremeyeceğinin farkında. Mustafa ise geleneğin içinde büyümüş ama geleceğin getireceklerine açık bir genç. Henüz aidiyeti kavrayabilecek olgunluta ki yaşa gelmemiş. Üçü de farklı duygu durumunu yansıtıyor.
Anlatının ikinci bölümünde zaman ve mekân kayması yaşanıyor. Modern zamanla geçmiş arasında kurduğunuz bağ çok dikkat çekici. Bu geçişi özellikle mi kurdunuz?
Düz bir anlatıyla hatırlatma yoluna gitmek istemedim. Böyle bir hikayede geçmiş hatıralara dönerek ilerlemek olup biteni bir belgesel gibi anlatmaya dönüşebilirdi. Okuyucunu her iki zamanda gerçekleşen olayları dneyimlemesinin böyle bir zaman ve mekan kaymasıyla mümkün olacağını düşündüm. Bu yöntem aynı zamanda merakı da canlı tutuyor.
Hikâyenizin geçtiği coğrafya ve köy atmosferi oldukça gerçekçi. Buralar sizin belleğinizde olan, tanıdığınız yerler mi?
Bu mekanlardan geçmişte geçen mekanlar bildiğim yerler değil. Bu güne kadar gittiğim çeşitli köy ve kasabalarda yaptığım gözlemlere dayanıyor. Ancak balkan coğrafyasının iklimi, yerel kıyafetleri ve oradaki geçim kaynaklarıyla ilgili çokça okuma ve inceleme yaptım. Romanın günümüzde geçtiği coğrafya ise benim bildiğim ve gerçek hikayenin de geçtiği coğrafya. Fakat özellikle gerçek yer isimlerini vermiyorum. Bunun sebebi de temel olarak göçün insanlar üzerinde yarattığı etkinin tek bir coğrafyaya özgü olmadığını düşünmem.
Eserde geleneksel inançlarla (yatır, baykuş, dua vs.) modern yapılaşma ve toplumsal dönüşüm iç içe verilmiş. Bu iki dünyayı çatıştırmak mı yoksa uzlaştırmak mı istediniz?
Geçmiş ve bu günü çatıştırmaktansa uzlaştırmayı ve devamlılığı gözlemeyi yeğlerim. İçinde yaşanan her dönemin kendine göre özellikleri var. Bir kıyaslamaya gitmektense olay örgüsünü kendi ortamının koşulları içinde değerlendirmeyi tercih ediyorum. Böylece her iki dönem de daha anlaşılır bir hal alıyor.
Mustafa karakteriyle genç kuşağın isyanı, sorgulaması ve dönüşümü çok başarılı yansıtılmış. Günümüz gençliğiyle bir paralellik kurduğunuz söylenebilir mi?
Gençlik belki de insan hayatının en sorgulayıcı dönemi. Bunun tarih boyunca günümüze dek hep böyle olduğuna inanıyorum. Yüzünü geleceğe dönmüş, ümit etmek isteyen, beklentileri olan bir kuşak.yaşanan çağın özellikleri değişse de gençiğin sorgulayan yaklaşımının hep var olduğuna inanıyorum. Mustafa her ne kadar aile geleneklerine uymayı ve içinde yaşadıkları koşulların başka çıkışı olmadığını kabullense de, sorularının cevabını almakta diretiyor.
Hikâyede sessizlik çok güçlü bir anlatım aracı olarak kullanılıyor. Özellikle son bölümlerde karakterlerin suskunluğu çok şey anlatıyor. Sessizlik, sizin için ne ifade ediyor?
Hikayede sessizlik karakterler üzerinde diyaloglar kadar etkili bir iletişim yöntemi halini alıyor. Bu da çoğunlukla çaresizliği simgeliyor. İçinde bulunulan çıkmazın o sahnedeki bütün karakterler tarafından kabullenildiğini anlatıyor.
Yolcu edebi anlamda bir hafıza metni gibi okunabilir. Sizce edebiyat bir hafıza taşıyıcısı mıdır?
Ben edebiyatın kesinlikle bir hafıza taşıyıcısı olduğunu düşünüyorum. Hafıza taşıyıcısı olarak genelde geçmişi konu alan eserleri görürüz. Bu yaklaşımın geçmişi bir bakıma kalıcı olarak sonutlaştırmak bakımından çok önemli olduğuna da inanıyorum
Bunun yanında birkaç düşüncemi de eklemek istiyorum. Sanat dalları, aynı zamanda üretildikleri dönemin bir belgesi niteliğini de taşırlar. Bu didaktik bir eser olmak zorunda değil. Konu seçimi, tasvirler, diyaloglar, hepsi birarada hafıza taşıyıcısı görevi görüyor. Doğrudan bugünü anlatan bir metin de bugünün hafıza taşıyıcısıdır, çünkü bugünün bakış açısını yansıtır. Bu bakımdan edebiyat hafızayı taze tutmanın da bir yoludur ve her durumda bir hafıza taşıyıcısı, bir belgedir.
Okuyucudan en çok neyi hissetmesini ya da düşünmesini istersiniz? Yolcu’dan sonra okuyucunun zihninde ne kalsın istersiniz?
Göçe yol açan koşulların tüm insanlık için ortak temel sonuçları doğurduğunu düşünüyorum. Bu yüzden özellikle romanda gerçek yer adları kullanmadım. Her ne kadar bir coğrafyaya ve bir döneme değinmem gerekse de, özellikle netleştirmedim. Bulunduğunuz yerde de gideceğiniz yerde de yabancılık hissi yaşamak işin en temel kısmı bence. Önceden bulunduğunuz yerin belki adı bile silinecekken, yeni bir yerdeki belirsizliğin içinden umut aranıyor. Hikayenin ana odağı olan mezar taşıma eylemi de bunun bir simgesi. Okuyucunun zihninde bu durumun kuşaklar üzerinde yarattığı çatışmaların etkisi kalsın isterim.
Bu hikâyenin devamını getirmeyi veya aynı temalarda başka metinler yazmayı düşünüyor musunuz?
Buna benzer bir hikaye aslında daha önce yazdığım romanın içinde küçücük bir ayrıntı olarak görünmüştü. Bu yüzden hikayenin devamını getirmek gibi bir düşüncem yok. Ancak hafıza üzerinde durduğum bazı öykülerim de var. Bu konuda yeni fikirler önüme çıkarsa değerlendirmeyi düşünürüm. Belki de devamı gelecekten bu güne bakıp bu günü bir hafıza taşıyıcısı şeklinde aktarmak olabilir.