
Televizyonculuktan yayıncılığa, yazarlıktan genel yayın yönetmenliğine uzanan geniş bir yelpazenin emekçiliği yapan Zeynep Eşin’in birçok seçki ve kolektif dışında beş yayımlanmış kitabı var.
Eşin, Böyle Uğuldar Ağaç isimli öykü kitabıyla yeniden okur karşısına çıktı.
“Paul kayadaki dalgalanmaları, balıkların ve salyangozların hareketlerini ve burada yaşayan diğer canlıları izledi. Suyun altında dolaşan küçük yaratıkların ne dediğini duymaya çalıştı, taşların üzerinden geçerek yüzeye çıkan sesleri dinledi. Suyun anlayamasa bile belki bunları duyabilirdi.” s.13
Sekiz kısa öyküden oluşan kitapta doğanın yoğun olarak kullanıldığını ve detaylı betimlemelerle atmosferi oluşturup yer yer bunun da ötesine geçerek öykü evrenini genişlettiğini gözlemliyoruz. Çünkü doğa yaşamın her halinin temsilidir. Doğurur, yaşatır, gizler, açığa çıkarır, öldürür… Doğa, doğumdur, korkudur, gizemdir, ölüm ve yeniden diriliştir. Yazar yaşamı tarif ederken doğayı gösteriyor. Bir bilinmezdir, aynı zamanda gizemlidir. Merak edilmeli ve keşfedilmelidir.
Böyle Uğuldar Ağaç öyküsünde Ayı süregelen bir korkuyu simgeler. Su hem güvenilirdir, içini gösterendir hem gizleyen bir karanlıktır. Ağaç, gizemlidir. Nasıl ses çıkardığı bilinmeyendir ve bilinmeyen her şey gibi bir yandan korkuturken bir yandan merak edilir.
Hayalet Yazar isimli öyküde gerçek olmayanı gerçekleştirmeye çalışıyor yazar. Dışarıda olanın meçhul, kurgunun ise meçhul sayılan gerçekliğin insan zihnine ulaşma yolu olduğunu gösteriyor bir yandan. Gerçekle kurgunun muğlak hale getirilmesi okurun da zihninde bu çatışmada bulunduğu gerçeklik tarafını sorgulayabilmesini sağlıyor.
“Yuvarlak, içi boş bir delik, tam olarak bir göl değil, tam olarak bir gölet değil, siyah suyla dolu.” s.26
Göl tasviriyle hem bu muğlaklık betimleniyor hem ilk öyküde yoğunlukla kullandığı doğa tasvirleriyle atmosferi oluşturuyor. Burada su ve karanlığın birlikte anılması bir bilinmezliğe ve meçhul olan gerçekliğe vurgudur aynı zamanda.
Onların Zehri öyküsüyle kocaların baskısından kurtulma anlatılırken ölümün de bir kurtulma biçimi olduğu fikri yer buluyor. Çünkü ölünün ardında kalanların yeni bir yaşama başlama umudu vardır ve ölüm imgesi yaşamın başlangıç noktasına yerleşir. İlk öyküde olduğu gibi yaşam aslında her şeydir. Tek başına yaşam değil, onurlu yaşam önemlidir. Hayaller de bu tür bir yaşamın parçasıdır ve korunmalıdır. Hele toplumsal yaşamda ezilen, koca şiddetine maruz kalan kadınlar için yaşamın her an farklılaşan bir tanımı vardır. Ezilen için zalimden kurtuluşla birlikte yaşam umutları yeniden filizlenir, bu filizin geleceğe taşınacağını gösteren figür ise çocuktur…
Nehirde Kaybolan İki Taş Benim Arka Bahçemde öyküsüyle hemen ardından gelen Çalınmış Bir Hikaye isimli öykünün ortak noktası fotoğraf. Her iki öyküde fotoğrafçılar yaşamın ve ölümün kesitlerini fotoğraflar ve bu yolla kendi hikayelerini gerçekleştirme fırsatı bulurlar. Birinde morg fotoğrafçısı ölünün dünyadaki varlığının son kanıtını derlerken diğer öykünün fotoğrafçısı ise başkalarının hikayelerinin izini sürerek yaşamlarına sızmaya çalışır. Ölüm-yaşam döngüsü bu öykülerde de karşımızdadır. Daha önce ifade ettiğimiz gibi orada bir gerçeklik denilen bir meçhul vardır. O gerçeklik fotoğraflara hapsedilirken kurgu serbest kalır. Karakterler aracılığıyla kurgusal hikâyeler yaşamayı sürdürür.
İleri isimli öyküde bu kez yaşamından memnun olmayan, uzaklaşma ihtiyacı duyan bir eş, bir babadır. Onun için ayrılık bir doğum, yeni bir hikayenin başlangıcı oradadır. Hikayesinden memnun olmayanların yeni hikayeler yaratmak için düştüğü yollardan biridir kaçış. Kaçış, hayal kırıklıklarının üzerine temiz bir örtü olarak görülmektedir. Geçmişte seçilen yanlış yoldan dönülüp eski rotalara kavuşabilmenin, pişmanlığın anlatımıdır. Gerçeklik her ne kadar meçhul olsa da tercih bir kez yapılmıştır ve aynı sapağa dönmenin imkanı yoktur. Bu yüzden kaçış yahut ölüm özlenen yaşamın değil bilinmez, umulan bir yaşamın başlangıcıdır.
Kuzgun öyküsüyle bir baykuş ve kuzgunun hikayesi anlatılır. Aynı yaşam alanını paylaşmaktan öte bir benzerlikleri olmayan iki karakterin birbirlerini korumak için mücadele vermesi konu alınıyor. İlk ve son öykülerdeki kardeş kültüne benzetebiliriz baykuş ve kuzgunun öyküsünü. Birbirleriyle farklı ama hem birbirlerini koruyup kollayan hem zihinlerinde bir diğerinin hikayesini sürdüren kardeşlerdir. Birinin uyandığı zaman dilimi diğeri uyur. Birlikte bulunmaları mümkün değildir neredeyse. Bu açıdan aynı zamanda zıtlığı da gösteriyor Zeynep Eşin. Kardeşler arasındaki ilişkisindeki dualist yapıyı sergiliyor. Hem çatışmalı hem tek bir bütün olurcasına.
Edgar Allan’a Götüren Yol öyküsüne baktığımızda yine iki kardeşle başlayan bir hikaye görüyoruz. İlk öyküde Paul ile Hermann, son öyküde Edgar ile Robert…
“Edgar Allan’a göre değerli olan tek hediye, saf hakikat hediyesidir.” s.69
Gerçekliğin muğlaklığından bahsetmiştik. Bu öyküde de hakikat muğlaktır ki bir hakikatle farklı kurgu biçimlerinin oluşması ve kurguyla hakikatin bükülmesi, yeni bir hakikat oluşturulması güzel örneklenmiştir. Hakikat kardeşlerden birinin ölümüdür ve bu, kurguyla anlatılmalıdır.
“Paul’ün kesin olarak hatırladığı tek şey, Hermann’ın öldüğü gün ona yapıştırıcının nasıl yapıldığını anlatmasıydı.” s.7
“ Robert, Edgar’ın çatıda oynamasından nefret eder. Edgar, kardeşinin korkusunun asılsız olduğuna inanır; sonuçta, iki kez ölmek diye bir şey yoktur.” s.69
Kurgunun zenginliği bu hakikatin zihinlere yerleşmesini sağlarken sorgulamaksızın bir kabule götürüyor okuru. Öykünün başarısı da buradadır. Kurgunun gerçeklik algısı… Okur başarılı bir öyküyü sahici bulur ve artık gerçeklik o kurgunun içindedir. Bütün olarak bakıldığında kitapta başarılı biçimde özünde gerçeklik muğlaklaşırken hakikate dönüştürülen kurmaca onun yerine geçiyor ve okur için önemli olan bu algıdır. Bunu gerçekleştirmedeki temel unsurlardan biri de dilin kullanımı ve yazarın üslubudur. Eşin, kitaplarında kendine özgü bir dil kullanıyor. Üslubun kendine haslığı bunu bir imzaya dönüştürüyor. Kitaptaki kurguyu gerçekleştiren de budur.
“Çenesinde daha önce fark etmediğim bir yara izi duruyor, iz boynunun narin kemiklerinin başlangıcına kadar uzanıyor.
Bunun boynunun etrafında bir halka halinde kıvrıldığını,
soluk tenini boğduğunu hayal ediyorum ve nefesim kesiliyor.
Yıldırım çarpmış gibi görünüyor. Çarpılmış, ancak yıldırım
gibi nadir bir şey tarafından değil.
Son Üç Dakika, Hayat Hanım’ın Hayaletleri gibi okurlardan
büyük ilgi gören kitapların yazarı Zeynep
Eşin’den yeni öyküler… Böyle Uğuldar Ağaç, insan
sorunlarına, kişinin kendi sıradan yaşamını sürdürürken
dünyayı nasıl gördüğüne odaklanan özgün öykülerden
oluşuyor. Satırların arasında Poe, Plath gibi
tanıdık öykü kişileri bekliyor sizi.”
Arka Kapaktan
Künye
Zeynep Eşin
Böyle Uğuldar Ağaç
Öykü, 81 s.
Alakarga Sanat Yayınları, Mayıs 2025