https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Joyce Carol Oates’un Gece Miskinleri ve Diğer Gerilim Öyküleri, bireysel sapmalar, bastırılmış arzular, psikolojik kırılmalar ve toplumsal normlara karşı koyan karakterler üzerinden, çağdaş Amerikan toplumuna dair sert, yer yer karanlık bir panorama sunar. Kitap, altı kısa öyküden oluşur: “Penceredeki Kadın”, “Uzun Bacaklı Kız”, “Canavarın İşareti”, “Denek”, “Yaralı Yürüyüş” ve “Gece Miskinleri”. Oates’un bu derlemesi, gotik ve psikolojik gerilim türlerinin çağdaş edebiyattaki işlevini yeniden düşünmeye çağıran güçlü örnekler içerir.

Anlatılar genel olarak kadın karakterlerin iç dünyasına eğilirken, patriyarkal tahakküm, sınıfsal çıkmazlar, aile içi şiddet, psikosomatik tepkiler gibi temalarla örülür. “Penceredeki Kadın”da olduğu gibi, öykülerdeki mekânlar çoğunlukla daraltıcı ve kapatıcıdır: tekinsiz apartman daireleri, sıradan banliyö evleri, kasaba yolları ya da laboratuvarlar. Bu mekânsal yapı, karakterlerin iç dünyasındaki sıkışmışlıkla paralel ilerler. Oates’un mekân kurulumunda Edward Hopper resimlerinden etkilendiği sezilir; özellikle ilk öykünün sonunda doğrudan Hopper’ın bir tablosuna gönderme yapılır: “Sabah On Bir”.

Yazarın en belirgin anlatı tekniklerinden biri iç monologdur. Bu teknik, okuru karakterin zihinsel süreçlerine doğrudan eriştirir ve anlatı boyunca karakterlerin hem şiddet eğilimlerini hem de kırılganlıklarını açık eder. Bu anlamda Oates’un anlatısı klasik gerilim yapılarından ayrılır; çünkü tehlike çoğunlukla dışarıda değil, bireyin içinde konumlanır. “Uzun Bacaklı Kız”da bir annenin yaşadığı kıskançlık ve imha arzusu, ev içi bir çayın zehirlenmesi planıyla sembolize edilirken; “Denek”te insan bedeninin hem bilimsel hem cinsel bir nesne olarak parçalanabilirliği işlenir.

Oates’un karakterleri, belirli bir etik ya da ahlaki yönelim içinde değil, daha çok arzunun, hıncın ve güçsüzlüğün kontrolsüzce birleştiği sınır alanlarda hareket eder. Bu durum, öyküleri ne yalnızca bir “kadın bakışı”na ne de yalnızca bir “toplumsal eleştiri”ye indirger. Yazar, normatif olanı bozarken, okuru da etik konumlandırmalardan uzak durmaya zorlar. Öykülerin çoğunda şiddet ya da ölüm, ani ve rahatsız edici bir biçimde gerçekleşir; ama hiçbir zaman tam anlamıyla beklenmedik değildir.

Gerilim bu kitapta fiziksel bir tehditten ziyade psikolojik baskı, bilinç bulanıklığı ve duygusal kırılma hâli olarak kurgulanmıştır. “Canavarın İşareti” adlı öykü, bu açıdan temsili bir metindir: geçmişte yaşanmış bir travmanın bastırılamaması, karakterin zihinsel çözülmesine yol açar. Oates burada belleği hem şiddetli hem kırılgan bir alan olarak işler. Hafıza, travmanın yeniden üretim aracına dönüşür. Benzer şekilde “Yaralı Yürüyüş”te bedenin ve hareketin sınırları sorgulanır; engellilik ve iyileşme süreçleri, toplumsal dışlanmışlık ve bireysel utançla örülür.

Kitabın son öyküsü olan “Gece Miskinleri”, adını kitaba da veren anlatıdır ve gotik atmosferiyle dikkat çeker. Bu öykü, karanlıkta dolaşan, geçmişin gölgeleriyle kuşatılmış bir benliğin çözülüşünü sergiler. Burada gerçeklik algısı dağılır; anlatı düzlemi rüya ile uyanıklık, bilinç ile delilik arasında gidip gelir. Böylece kitap yalnızca gerilim yaratmakla kalmaz, aynı zamanda zihinsel, ahlaki ve toplumsal sınırların nerede başlayıp bittiğini de tartışmaya açar.

Joyce Carol Oates’un bu öykü derlemesi, edebiyatın karanlık yüzüne cesurca bakan, toplumsal düzenin baskıcı yüzünü bireyin iç dünyasındaki yansımalar üzerinden işleyen güçlü bir metindir. Metnin gücü, yalnızca anlatılan olaylarda değil, anlatılmayanlarda; sessizliklerde, sapmalarda, bastırılmış imgelerde saklıdır. Oates, klasik Amerikan öykücülüğü içinde kadın merkezli gerilim anlatılarını estetik ve felsefi bir katmana taşıyarak bu türde önemli bir boşluğu doldurur.

Bu çerçevede Gece Miskinleri ve Diğer Gerilim Öyküleri, çağdaş edebiyatta travma, cinsellik, kimlik ve iktidar ilişkileri üzerine çalışan akademik araştırmalar için verimli bir metin havzası sunar. Özellikle feminist eleştiri, gotik anlatılar ve psikanalitik edebiyat kuramlarıyla kesişen bu yapı, Joyce Carol Oates’un anlatı evrenini çok yönlü biçimde incelemeye olanak tanır.