https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Yine geç kalmıştım. Yola atladım, elimi kaldırdım, durdu dolmuş, yarısı boş yarısı dolmuş. Hem şoför arkası olsun dedim hem de üç kuruş. Güldüm sonra, nedir bu kafiye sorma. Diline biber sürerim yapma. Tamam tamam sustum, bana karışma dedim son bir inatla. 

Oturduğum mevki güzeldi. Önüm açık. Ne kadar zaman gittik bilinmez “Ücreti ödemeyen?” sorusu beni düşüncelerimden sıyırdı. Şoförün dikiz aynasından baktığını görüp telaşla çantamı karıştırdım. Her şeyle doluydu, lazım olansa yine yoktu, yüz lira uzattım. Şoför bir önüne, bir yola, bir de paralara bakarak söylendi durdu. Duymazdan gelip kulaklıklarımı taktım. O an aynadaki yazıyı gördüm “Üzerime gelmeyin ben zaten dolmuşum” Gülümsedim ve sesli okudum. Şoför ters ters bir daha baktı aynadan ama sustu. Gözlerimi ağaçlı yola çevirdim. Biraz gittikten sonra kulaklığımdan hiçbir ses gelmediğini fark ettim. Dalgınlığıma söylendim. Her zaman dolmuşa binmeden bozuk parasını hazır tutan beni özlemiştim. Görsem seni sarılacağım canım kendim, neredesin ah. Beni bu hale koyana bin ah. O vakit muavin koltuğunun önündeki levhada yazanı okudum: “Ben senin gibi rüya çok görürüm de sen benim gibi bir gerçek daha yaşayamazsın” Doğru valla, fazlaydım sana ama geç uyandım. Aşk meşk dedikleri ağ çoktan üzerimdeydi, gafil avlandım.  Kolay lokma değildim, epey uğraştın. Ne vakit yelkenleri suya indirip rüzgârına kapıldım daha o an gözünün dışarı kaymaya başladığını anlamalıydım. Gerçi zordan kaçmak kitabımda yazmaz, yarı yolda kalmasın mevzu diyerek elimden geleni yapardım. “Sevdim mi tam severim” dedim her şeyine katlandım. “Sildim mi bir kalemde” kısmını unutmuş olmalısın ki şarkının, bana bu yanlışı yaptın. Ah be adam, canımı çok yaktın, sevgimi, emeğimi hiçe saydın. Yılların gayretiyle taş taş üstüne koyup yükselttiğimiz kalenin surlarında umutla beklerken ben, şüphe düşmanını içeri aldın. Seni her halinle sevdiğimi unuttuğun gibi surları dinamitlerken enkaz altında beraber kalacağımızı bile düşünmedin. Derin bir nefes alıp başımı koltuğa yasladım. O an “Ayakta duracak halim yokken hayatta kalacak mecburiyetlerim var” yazısını okudum tavanda. Yuh dedim adam dolmuşun her yerini mesajlarla donatmış. Belli ki onun canı da fena yanmış. Yolu seyretmeyi bırakıp merakla dolmuşu incelemeye başladım. Hemen sağ yanımdaki camda “Sizin peşinizden koştuklarınızın ben de okunmamış mesajları var” yazıyordu. Güldüm, kapıya döndüm, sağ kanadında “Biz kaybetmeye ilkokulda silgiyle başladık” diyordu. Hah hah hah dedim, burun kıvırdım. Sonra karanlık bir bulut gibi gelip yüzüme yerleşti gölgesi; mırıldandım, “Kaybettik mi gerçekten. Her şey buraya kadar mıydı? Hatır, gönül bilmezin tekiymişsin. Bunca yıkıntının arasında dolaştığım vakitlerde bir neredesin, nasılsın diye sormadın! Daha da semtimde istemem seni.” 

 

Gözümdeki yaşı silmek için çantamda mendil arıyordum ki ineceğim durağı kaçırdım. Telaşla kalkıp “Müsait bir yerde” diye bağırdım. Tam o sırada kapının sol kanadında yazan sözü okudum: “Biz kimseyi yarı yolda bırakmadık onlar müsait bir yerde indiler” Gülmeye başladım ama bu sefer sinirden. Hızlı bir frenle duran dolmuşta sıkı tutunsam da öne doğru kaydım. “Hadi kardeşim hadi” diye söylenen şoföre bu sefer sert çıktım: “Ne acelen var, tabakhaneye b.k mu yetiştiriyorsun” Aniden hareket eden minibüsten nasıl oldu da yola yuvarlandım hiç anlamadım. Birkaç kız yanıma gelip yardım etmek istedi ama başımı sağa sola salladım. İnsanların garip bakışlarını umursamadan kaldırımın kenarına oturdum, ağladım, ağladım. 

Bana bunu neden yaptın? “Hayat kısa geçmez bir kızla diyecektin de beni neden yaktın?” diye söylendiğime kendim bile inanamadım.

Sonra kalktım; üstümü başımı silkip geriye doğru yürümeye başladım. Yolun sonunda kaçırdığım durağa varacaktım. Belki de bıraktığım beni bulacak, bir araba dolusu laf yiyecektim. Dolmuş Dili Edebiyatı dersinden geçtim ben, hadi ikile, diyerek susturacaktım içimdeki sesleri, müziği kulaklığa verip metroyla dönecektim geri.