https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

“Sevgisizliğin dayatıldığı coğrafyalarda aşk şiiri yazmak bile başlı başına baş kaldırmaktır.”

İlk kitabınız Uzaktan Sevmeler Ustası’nın oluşum sürecinden bahseder misiniz?

Başlangıcını hatırlamasam da bir kitap yazma hayalim hep vardı. Fakat eyleme geçirme kısmı ya da ne tür olacağı üzerinde hiç düşünmemiştim.

Pandemi süreci, her ne kadar durağan bir dönem gibi görünse ve acılar yaşatsa da nereye gittiğimizin farkında olmadan koşuşturduğumuz dünyamızda, yavaşlayıp düşünmemize, içimize dönmemize fırsat vermiştir. Ben de bu durumdan yararlanarak çocuklarımın da desteğiyle (Gerek dijital konularda gerek manevi olarak), sosyal medya ve dijital imkânları kullanarak kendim için eyleme geçtim. Uzun yıllar önce duygularımı dile getirmek için yazmaya başladığım şiirlerimi toplamaya başladım. Cep telefonumda, maillerimde, sosyal medyada olanları ve soluklaşmış kâğıtlarda kalanları alfabetik olarak (Kitap aşamasında tarih sırasına göre) bir araya getirerek dosyaladım. Yayın evlerini araştırdım. Bazı yayınevlerinin şiir kitabı basmadığını öğrendiğimde ise hayal kırıklığına uğradım.

Bu süreçte, yazdığım ve yazacağım öykülerin yansımalarını ve değerlendirmelerini görüp kendimi geliştirmek için online olarak katıldığım “Zeynep Eşin ile Öykü Yazma Pratikleri” adlı atölyede, sevgili Zeynep Esin’le tanıştım. Hazırladığım şiir dosyasını, değerlendirmesi için kendisine gönderdim. Editörlüğü ve yol göstericiliği sayesinde, Yeniinsan Yayıneviyle (Ayrıkotu) sözleşme yaptım. Önsöz, arka kapak ve teşekkür yazılarını hazırladım. Kapak resmi ve düzenlemeler derken dosya hazırlamayı saymazsak dört, beş ay gibi bir sürede kitap baskı aşamasına geldi.

Kitabımdaki şiirler, belli bir zaman aralığında, iki çocuklu bir annenin, yaşadığı/yaşayamadığı aşkı üzerinden, tek başına ayakta kalma, hayata tutunma çabaları, bu süreçte yaşadığı acılar, toplumsal olaylara verdiği tepkiler, hayata ve insanlara bakışı, kendisiyle iç hesaplaşması, özüne doğru yaptığı yolculuğu anlatıyor.

 

Temamız aşk; Aşk ve sevgi arasında nasıl bir fark var, hayat bu konuda size ne öğretti?

Aşk, hayatımızda bir azmettiricidir. Yapmam dediğiniz şeyleri yaptırır. Olmam dediğiniz kişiye dönüştürür. Şanslıysanız, körleşmemişseniz uğruna çektiğiniz acı sizi olgunlaştırır. Özünüze döndürür. Tatlıdır, ağlatırken bile tebessüm ettirir. Ateştir, yakar, kavurur yine de yanmak istersiniz. Aşk tutkudur. Aşık maşukunu sevse de tutkuyla bağlı olduğu şey aşkın kendisidir. Sevgiden daha yoğun hissedilir. Dönüşür, dönüştürür.

Sevgi sakindir, huzurludur, dinginlik verir. Güvenlidir, korur. Sıcaktır, ısıtır. Yumuşaktır, pamuk gibi yapar. Engin bir deniz gibidir uçsuz bucaksız, vermekle bitmez…

Hayat yolculuğum devam ettiği sürece aşk ve sevgi konusunda daha öğrenecek çok şeyim olacaktır elbette. Fakat bugüne kadar yaşadığım süreçte, kendimi daha iyi tanımamı sağladı. Ne kadar cesur olabileceğimi, neyi yapıp neyi yapamayacağımı, nelerden vazgeçip nelerden vazgeçemeyeceğimi görmemi sağladı. Önce kendimi sevmem gerektiğini, tesadüf diye bir şeyin olmadığını, yaşadıklarımızın asıl sorumlusunun kendimiz olduğunu, görünmeyen bağlarla birbirimize bağlı olduğumuzu, kurduğumuz kelimelerin hayatımızı şekillendirmede ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Ve ne olursa olsun karşılıksız olsa bile kırmadan, dökmeden ufacık bir umut ışığının gölgesinde yaşamanın bile hiç aşkı tatmamış olmaktan daha iyi olduğunu ve bizi olgunlaştırdığını anladım.

Sizin için şiir ne demek? Şiirin bir tanımı var mı sizce?

Benim için şiir bir ifade biçimi. Söyleyemediklerimi, yaşadıklarımı, yaşayamadıklarımı, hissettiklerimi dile getirme hali. Acımı dindiren bir ağıt, rahatlatan bir ezgi, yüreğimde biriken ateşin kelimelerle dansı…

Bence şiiri bir tanım altına almak haksızlık olur. Değişip gelişen bir olgudur şiir. Yazanın kişiliği ve yaşadığı döneme, ideolojisine göre şekillendiği gibi okuyanın da algısı oranında yaşanmışlıklarıyla anlam kazanıp güzelleşir. Yani, imgesiz düz bir dille yazılmış gibi görünen bir şiirde bile bir alt metin vardır. Herkes kendi hayat anlayışı oranında okuyup anlar. Hatta şairin kattığı anlamdan daha büyük anlamlar katabilir okur. Şiir aynı zamanda bir hikâye, bir bilmece, bir resim, bir dünya görüşüdür. Şekil ve biçemleri zamana ve kişiye göre değişiklik gösterse de şiirin bir tınısı, duygu yoğunluğu, melodik bir sesi ve bir derdi olmalı…

 

Hangi zamanlarda şiir yazıyorsunuz ve bu süreç sizin için nasıl başlıyor?

Belli bir zamanı yok. Herhangi bir yerde herhangi bir zamanda, bir manzaraya bakarken, bir anıyı selamlarken, özlediğimde, yalnızken, duygularımın yoğun olduğu zamanlarda, elimdeki telefona ya da bulabildiğim bir kâğıda dökülenleri yazıyorum. Sonra da uygun bir zamanda toparlıyorum.

 

Size şiir yazdıran ne oluyor? Yani bunun için özel anlarınız ve yerleriniz var mı, yoksa şiir kendi yolunu kendisi mi çiziyor?

Bazen yalnızken bazen etrafımda insan kaynarken. Otobüste, işte, evde, herhangi bir yerde ve zamanda fark etmez.  İçimde bir şeyler rahatsız eder beni. Göğsümde bir daralma olur. Kelimeler dolanır, kalbimle beynim arasında senkronizasyonu yakalayana kadar andan koparım. Bölünürse küsen kelimeler kaçıp saklanır. İnceden inceye rahatsızlık vermeye devam ederler. Taki bir zaman gelip çıkana kadar.  Şiir, başına buyruk söz dinlemeyen bir ergen gibi. Bildiğini okuyor. Sen onu tutsan da bir yolunu bulup evden kaçıyor. Hapsetsen kapıyı kırıp elini kanatıyor. Suyuna gitmek gerekiyor. Deneyerek öğreniyor ve gelişiyor. Zamanla olgunlaşıyor.

 

Kişi mi şiiri seçer, yoksa şiir mi kişiyi?

Bence aşkları karşılıklı. Şiir onsuz o da şiirsiz yapamaz.

Edebiyatımızda her zaman için kadın şairlerin az olduğunu görüyoruz. Bunu neye bağlıyorsunuz, kadınlar şiir yazamaz mı veya yazmamalı mı?

Kadınlar, her alanda sindirilmiş, ayıplanmış, susturulmuş, hor görülmüş, kılık kıyafetinden, kahkahasına, eğitim hakkına varana kadar kısıtlanmış, bırakın duygularını dile getirmeyi, konuşmasına bile izin verilmemiş ikinci sınıf insan muamelesi görmüşlerdir. Yüzyıllar boyu birçok sanat dalında geri plana itilmiş ve mahrum edilmişlerdir. Edebiyatla ve sanatla ilgilenenlerin kimisi de erkek isimleri ve erkek kılıklarıyla(tiyatro) var olmuşlardır. Hele şiir gibi duyguların sel olduğu bir platformda, öğrenilmiş kalıplardan ve kim neder gibi toplumsal baskılardan kaynaklı, kadınlar şiir yazmış olsalar dahi gizlenmiş ortaya çıkmamış ya da genetik kodlardan kaynaklı teşebbüs etmemiş olabilirler.

 

Kadınlar şiir yazabilir hem de duygusal açıdan daha hassas oldukları için daha güzel şiirler yazabilirler. Fakat “Aşıklar erkek, maşuklar kadındır.”,“Erkek aşkın peşinden koşandır, kadın ise zaten aşktır.”,“Erkek şair, kadın şiirdir.”gibi kalıplar, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde kadınların şiir yazmasını önünü tıkamış olabilir. Şiiri sadece aşk için yazılıyormuş gibi algılamak da yanlış olur tabi. Bir çiçeğe, bir olaya, bir topluma, taşa, toprağa da şiir yazılır. Fakat kırıp içine baktığınızda çatlaklarından aşk sızdığını görürsünüz…

Sonuç olarak benim düşünceme göre, kadın ya da erkek diye ayırmamak gerek, şiirle karşılıklı aşk yaşayan herkes yazabilir ve yazmalı da. Çünkü Cahit Zarifoğlu’nun da dediği gibi,

“Sevgisizliğin dayatıldığı coğrafyalarda aşk şiiri yazmak bile başlı başına baş kaldırmaktır.”