https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Nevâl El-Seddavi (27 Ekim 1931 – 21 Mart 2021) Mısırlı feminist yazar, aktivist ve psikiyatrist. Nil Nehri kıyısındaki Kafr Tahla köyünde doğdu. İslam’da kadının yeri üzerine pek çok kitap yazdı. Feminist ve aktivist kişiliği ile tanınan yazar, ülkesinde kadın sünnetini engellemek amacıyla eylemlerde bulunmuş, bu eylemlerden ötürü de hapse girmiştir. Kahire’de ve ülkesinin kırsal kesimlerinde doktor ve psikiyatrist olarak görev yapan Saddavi, eserlerinde Arap toplumunda kadının konumlanışını eleştirel bir dille ele almış ve bunu değiştirmeye çalışmıştır. Neval El-Seddavi, uluslararası birçok ödüle sahip olmuş, ulusal ve uluslararası birçok konferansa katılmış, eserleri otuzdan fazla dile çevrilmiştir.

“Hiçbir kadın suçlu olamaz. Suçlu olmak için erkek olmak gerekir.”

Neval El-Seddavi, ‘’Sıfır Noktasındaki Kadın’’ romanında, ölüm hücresinde “cinayet” zanlısı olarak bulunan Mısırlı fahişe Firdevs’in anlattığı yaşam öyküsünü aktarıyor bize. Dünya’nın herhangi bir köşesinde herhangi bir insan, sıfır noktasında kıskıvrak bekliyor. Umutsuz, çaresiz, ölümle yaşam arasındaki sınırda. Sıfır Noktasındaki Kadın, Neval’in ‘kirli’ bir hapishane hücresinde ölüm cezasını bekleyen hükümlülerden biriyle görüşme girişimiyle başlıyor. Kötü şöhretli psikiyatrist (Neval), hapishane yetkililerinden mahkumun varlığı hakkında çok şey duyduktan sonra nihayet Firdevs ulaşır. Yazarın sabrını test eden Firdevs, Neval’in birkaç denemesinden sonra, onunla röportaj yapmayı kabul ediyor. Firdevs’in anılarından onun ne kadar çaresiz olduğunu, bu dünyada kadın olmanın, “fahişe” olmanın ne anlama gelebileceğini okuyoruz, bu “içe işleyen” yaşam öyküsünde.

Hikâye, ataerkil toplum ve sömürücü sistem hakkında yıkıcı bir iddianame. Kadınların evlerinden sokaklara kadar erkeklerin şiddetine karşı nasıl savunmasız olduklarını, -güvenli ve bağımsız olduklarını düşündüklerinde bile- ortaya koyuyor. Onun hikâyesi, erkeklere istedikleri gibi hareket etmeleri için ücretsiz bir geçiş hakkı verirken, toplumun kadınlara zarar vermek ve onlara hükmetmek için nasıl komplo kurulduğunu aktarıyor… Eril olan her şeye değer veren ve dişil olandan nefret eden bir toplum.

“Bütün kadınlar yalanların, dolanların kurbanıydı. Erkekler kadınları aldatır, aldandıkları için de onları cezalandırır; aşağılar, bu kadar düştükleri için cezalandırır; evlenmeye zorlar, sonra da ömür boyu hizmetçiliğe, küfürlere ya da dayağa mahkûm ederlerdi.”

Onun hikâyesi, ekonomik sistemin insanları asla almayacaklarını düşündüğü kararları almaya nasıl zorladığını, bu sistemde hiç kimsenin özgür olmadığını ve kadınların herkesten daha az özgür olduğunu ortaya koyuyor. Okur, Firdevs’in, toplumun onu zincirlemek için kurduğu tüm prangalardan nihayet kurtulmasının tek yolu olarak ölümü korkusuzca kucakladığını görüyor.

“Yeryüzündeki ve gökyüzündeki her iki dünyayı da erkeklerin ellerinde tuttuklarını biliyordum. Erkeklerin, kadınları bedenlerini satmaya zorladıklarını, en az para ödenen bedenin de eşlerinin bedeni olduğunu biliyordum. Bütün kadınlar, öyle ya da böyle, fahişeydiler. Ben akıllı olduğumdan, köle eş olmak yerine özgür bir fahişe olmayı yeğlemiştim.”

İnsan bir hikâyede ilerlerken görmezden gelemez haykırır; ben de! der. Yazarın yalın ve iddiasız yazımı, yalnızca ilişki kurmayı kolaylaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda kalpten kalbe bir konuşma gibi okunuyor. Karakterlerle empati kurmamızı sağlıyor, söylenmemiş olanı çözmemize yardımcı oluyor.

“Ait olmadığı büyülü bir dünyada yürüyen bir kadın gibiydim. Bu kadının canının istediğini yapma, istemediğini yapmama özgürlüğü vardı. Ender rastlanan o kimseye bağlı olmama, her şeyden vazgeçme, çevredeki dünyayla bütün ilişkilerini kesme, tamamen bağımsız olma ve bağımsızlığının hakkını vererek yaşama; bir erkeğe, evliliğe, ya da aşka bağlanmadan özgür olma; tüm kural ve yasaların sınırlandırmasından kopma hazzını yaşıyordu bu kadın.”

Kısa bir hikâye ama kolay okunan bir kitap değil. Özellikle kendilerini Firdevs’te ve hatta annesinde görmekten kaçamayacak olan kadınlar için daha zor. Acı çekmek kaçınılmazdır ve sessizlik, acımızı yönlendirmek için seçtiğimiz araçtır. Duygu denizimizde daha fazla dalgalanma yaratmaya mahkûm olan, olduğu gibi kalan ve sonra bir yalan şeklini alan acı. En azından “acı evrenseldir” sözünü paylaşma seçeneğine sahip bir sesi olan ve sadece Mısırlı kadınlar için değil, dünyanın her yerindeki kadınlar için böyle bir öncüdür ‘’Sıfır Noktasındaki Kadın.’’

 ‘’Hiçbir şey beklemiyorum

Hiçbir şey istemiyorum

Hiçbir şeyden korkmuyorum

Özgürüm ben.’’