https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Vüs’at O. Bener, 1950 sonrası öykücülüğünde özgün bir yere sahip. Bireyin yalnızlığı, iç dünyasıyla başbaşalığı ve varoluşsal sancıları aktarır. Taşra ve taşrada yaşamanın verdiği mahkûmiyet hissi, özellikle bir memurun gözünden ele alınır. Yaşadığı yere ait olmayan, eğretiliğini gizlemeye çalışan ama bir yandan da kendi gerçeğine ters düşen yalnız insanın dramını ele alır. Buzul Çağının Virüsü romanında da aynı çerçeve vardır. Alışıldık olmayan ironisini ise Semih Gümüş, Kara Anlatı Yazarı’nda “Güldürücü de değildir onun ironisi.” şeklinde tanımlar. Hayat, hayatın akışı içindeki değişiklikler ve bu değişimleri sorgulama üzerine bir kitap Buzul Çağının Virüsü.  Kitapta hayatını okuyacağımız Osman, Gogol, Dostoyevski gibi Rus gerçekçilerinin eserlerindeki memurlara benzemektedir. Silik, dikkat çekmeyen iç dünyasında herkesle kavgalıdır.

Osman’ a yakından baktığımızda hayata, dünyaya, geleceğe dair inançları olan bir adamken zamanla bu inançlar uğruna nasıl bir şeyler yapma isteksizliğine düştüğünü bir kasabanın yalın gerçekliği içinde ince bir alayla okuruz.  28 yıllık bir süreç zamanda ileri- geri gidişlerle aktarılırken arkadaşlarıyla olan ilişkileri, yaşadığı ilçedeki insanların hayata bakışı ve yaşayışları üzerinden Osman’ın hayatına dâhil oluruz. Arkadaşlıkları, inançları ve yaşanan değişimler üzerinden Türk aydınının eleştirisi yapılır aslında.

Susmak susturulmak üzerine düşünür uzun uzun.  Sessizliğin susmak olmadığı, anlaşılmadıkça sesinin daha da yükseldiğini, içindeki haykırışların kontrolden çıkmaya başladığını görürüz başta. Roman ilerledikçe Osman’ın hayat üzerine durduğu yer de değişmeye başlar. Öyle ki eleştirdiği Oblomov karakterini, heveslerine rağmen hiçbir şey yapmak istememesini gittikçe anlaşılır ve sevimli bulur.  80 sonrası aydınlarını özetleyen en yerinde tasvirlerdendir Osman’ın Oblomov’a bakışı. Osman daha da ileriye gider ve bu düşüncelerin yücelme olduğunu düşünür  “Alışmaya çalışacağız, çaresiz.” diyerek.

Osman, zamana ve düzene ayak uydurabilen, ideallerinden vazgeçebilen bir kesimi temsil ederken arkadaşı Kemal, ülkedeki istenmeyen değişimi kabul edemeyen, istemediği bir değişim karşısında direnen, ideallerine bağlı olanları temsil eder. Toplumun bütün kesimlerini eleştirirken, öfkesini kontrol edemediği zamanlar olur. Ruhu bu gerilimi kaldıramaz ve akıl hastanesine düşer. Faik’e baktığımızda onda da zayıf bir taraf görürüz. Yalnız oluşu, ideolojik duruşu, Osman’la aynı kadını sevmesi, kişisel problemleriyle baş edemez hale gelmesi intihara giden süreci hazırlar. Oysa Osman bir şekilde hayata tutunmayı başarır. Yaşadıkları karşısında kentli tarafı doğruları dile getirse de köylü olan tarafı nasıl davranması gerektiği üzerine yönlendirir onu. İşi yokuşa sürmez, nabza göre şerbet vermeyi bilir. Fiziksel eksikliği, topal oluşu, silik biri olması, çevresine başarılı olacağına dair ümit vermemesine rağmen daima yolunu bulan biri olmuştur. Kemalin tespitinin doğruluğu Osman’ın da malumudur. “Senin sülalen öz be öz köylü.  Toprak ağası deden bile, köylüsünden farklı değildi. Ondan dolayı daha bir nesil bile göçüp gitmeden, çobanlar, kâhyalar kapışmış mirasını, zırnık kalmamış sizlere. Yoksul doğmuş, yoksul öleceksin, kader ne diyelim. İmdi sen ona ne kadar kültürlü olduğunu kanıtlamak için didineceksin, o da, ne ulu idealler peşindesin diye kasideler döktürecek sana! Bunların hepsi boş efendim, boş iki gözüm.” (s168-169) Taşrada taşralılara uyum sağlayamayan ama kentli de olamayandır o. Cumhuriyetin getirdikleriyle kente yolu düşmüş fakat köy gerçeği içinde şekillenmeye başladığından arafta kalmıştır. Bir kentli gibi giyinip konuşsa da düşüncelerine yön veren köylülüğüdür.  Bu tespitler sonrası Osman, Kemal’in söylediklerine ve Viola’nın dengi olmayışına olan öfke duygusuna yenildiğini aklından geçirdiği  “…kedinin fareyle oynadığı gibi oynayacağım onunla.”  düşüncesiyle ortaya koyar.

Bir de memur olmanın verdiği arada kalmışlık eklenir bütün bunlara. Gittiği yere ait olmayan, çıktığı köyden de kopmuş olandır memur.  Köylü, işçi, esnaf kendisinden saymaz, ayrı görür memuru. Taşrada samimiyet kurmak için güven vermez memur, gidicidir. Mesafe hissettirilir. Memurun taşradaki yalnızlığı romandaki dramdır. Osman aile özlemi çeken yalnızlık yorgunu bir adamdır. Yalnız oluşu, sosyalleşme ihtiyacına;  sosyalleştiği içki masaları da roman boyunca yaptığı sorgulamalara neden olur. Edebiyatta bireyin yalnızlığı bu romanda da yine başköşededir. Akşam olup da sokaktan el ayak çekilince hisseder aile özlemi içinde olduğunu.

 

Romanda varoluşsal sorgulamaların yapılması ve alışıldık roman kurgusuna aykırı bir kurgu olmasında, karakter üzerine kurulu olması etkilidir. Yazarın başarısı, romanda ele aldıklarından ziyade bunları ifade edişindedir. Osman’ın yanı sıra kullandığı dil de romanın kurgusunda biçimsel bir unsur olmaktan çıkmış ve romanın iç dinamiği haline gelmiştir. Osman’ın gerçek kimliği dil unsuru üzerinden temsil edilir. Kişiden karaktere dönüşmesini sağlayan bu gerçektir. Dili etkili kullanımında Türk aydınının hayal kırıklığı içinden sıyrılmaya çalışması, her şeye rağmen tutunmaya çalışırken geçmişiyle ters düşen anlayışa bürünmeye başlaması, farkında olmaksızın yaşanan bu değişimin söz dizimi üzerinden ironik olarak aktarılmıştır.

1980 sonrası yaşanan bunalımın, sanatın her alanında nitelik-nicelik karşıtlığı üzerinden ortaya konması, nitelikten ziyade niceliğin hüküm sürmesi anlayışı kırk yıl sonra bugün bile etkilerini sürdürmektedir. Aydınların nicelik karşısında kabuğuna çekilmesi, esasında onların da inançlarını nicelik üstünlüğü üzerine oturttuğu gerçeğini ortaya koymuştur. Vüs’at Bener, Osman’ın iç sesiyle aydınlardaki bu kaçışı ortaya koyarken, bu gerçekle yüzleşmelerini ister.  Peki kendisi bu yüzleşmenin hangi tarafındadır. Osman’ın iç dünyasını başarılı kurgulaması bunu net biçimde ortaya koyar. Umut mu, o hep var. Osman’da olduğu gibi. Hiç bitmeyecek olandır o. Her şeye, yalnızlığına rağmen yaşama olan inançla Osman’ın tutunmak için uyum sağlaması, insanın hayatta kalmak için hep bir bahane bulmaya meyletmesinin örneğidir.