https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Sağ elimde beş parmak

Sol elim de beş parmak

Say bak, say bak…

 

Okul bahçesini çocukların şen şakrak sesleri dolduruyordu. Hep bir ağızdan müzik öğretmenlerinin söylediği şarkıya eşlik edip parmaklarını sayıyorlardı. Oluşturdukları daireden sessizce çıkan Poyraz’ı öğretmeni Ezgi gözleriyle takip etti. Poyraz, okulun bahçesindeki parkta salıncakların birine oturup bulutlara çevirdi başını. Sallanmaya başladı. Rüzgârın hızlıca hareket ettirdiği küme küme bulutlara baktıkça zil çaldı karnı. Elini midesine koyup ‘’Acıktım’’ diye mırıldandı.

 

Bahçede yükselen şarkı eşliğinde önce sağ elindeki parmakları saydı 1,2,3,4,5 sonra sol, bakakaldı. 1,2,3,4,5 diye saydı. Annesinin küçük bezelyelerim diye sevdiği mini minnacık parmaklarına bakıp gülümsedi. Evet okuldaki bütün çocuklardan farklıydı. Onun sol dirseğinden sonra oluşması gereken eli gelişmemişti. Sol eli yoktu Poyraz’ın.

 

Salıncağın gıcırdayan demirlerinden sıkıca tutunup sallanırken arkadaşlarının söylediği şarkıya kulak verdi minik şanslı parmakları olan Poyraz.

 

“İki elim, iki kolum bacaklarım var. Her insanda bir burun bir de ağız var. Sen hiç üç kulaklı bir adam gördün mü?”

 

O hafta vücudumuz konusu işlendiğinden bütün şarkılar ona yanlış yazılmış gibi geliyordu. Gayet tek elli, tek bacaklı hatta üç kulaklı bile olunabilirdi. Ne diye bu şarkılar çalıp duruyordu ki? İçinden annesinin sözlerini geçirdi.

 

‘’Ne zaman istersen Poyraz’cığım sana süper kahraman eli yaptırırız.’’

 

Annesinin bu sözleri Poyraz’a güç verse de sol elinin yokluğu onun için çok normaldi. Her işini yapabiliyordu kolaylıkla. Ne diye insanlar her şeyi bu kadar büyütüyordu, anlam veremiyordu. Düşündükçe sallandı. Sallandıkça gökyüzüne doğru yükseldi… Yükseldikçe bir parça daha aldı bulutlardan…

 

Elindeki perküsyon aletleri; davul, zil ile farklı sesler çıkartarak Poyraz’ın yanına gitti öğretmeni. Sol kolunu salıncağın zincirine dolayıp sağ elini de havaya doğru uzatıp ağzına götürüyordu Poyraz. Darbuka sesine karışan öğretmenin ince tiz sesini duyunca ayaklarını yere sürterek yavaşladı. Çocuklar bahçenin dört bir yanında koşturup parkın kum havuzunda kova ve küreklerle oynuyorlardı. Poyraz ise salıncakta oturmuş ağzını şapırdataşapırtada kremalı pasta yer gibi yutkunmaya devam etti. Ezgi Poyraz’ın şarkılardan dolayı rahatsız olduğunu, dikkat çekmek için de böyle davrandığını düşündü.

 

‘’Poyraz, Poyraz…’’

‘’Hııı…’’

‘’Poyraz’cığım yanımıza gelip bu farklı aletleri denemek ister misin?’’

‘’Şu an karnımı doyuruyorum öğretmenim. Sonra denerim.’’

‘’Nasıl yani benim küçük prensim?’’

‘’Bulutları yiyorum işte?’’

 

 

Elindeki darbukayı yere bırakıp salıncakta oturan çocuğun dünyasına girmek için küçüldü küçüldü küçüldü… Artık ufak bir kız çocuğuydu. Öğretmenliğin gerektirdiği gibi yaptı ve Poyraz’ın gizemli dünyasına girdi Ezgi de.

 

‘’Bulutları nasıl yiyeceğiz Poyraz?’’

‘’Ben hep yiyorum çok lezzetli, hem ne istersem onun tadını alıyorum.’’

 

Poyraz öğretmeninin şaşkınlıktan açılmış gözlerinin içine bakarak, cebinden peçete çıkartı, ağzını silip cebine geri koydu. Diğer cebindeki kullanılmamış olanı da çok sevdiği öğretmenine uzatırken yanlarına yaklaşan kikirik kızı gördü.

 

Sağ elini, sol dirseği ile birleştirip uzattı kollarını ileriye doğru.

 

‘’Hadi Mavi gel sen de ye,’’ dedi.

 

Öğretmeni arkasına döndüğünde sınıfın en bıcırık kızı al al yanaklarıyla Poyraz’ın uzattığı bir parça bulutu alıp ağzına götürüp şaşırılacak bir iştahla ‘’ımmm ımmm’’ diye sesler çıkartarak yedi. Ezgi bu iki hayalperest çocuğa bakıp gülümsedi. Mavi günün bir yemek menüsünü anlatır gibi ‘’R’’ leri ‘’Y’’ yaparak ‘’Ğ’’ yi yutarak öyle şirin konuşuyordu ki,

 

“Poyraz! Bugün amma da lezzetli bulutlar, yağmur mu yağacak acaba?’’

 

Poyraz, salıncaktan inip Karlar ÜlkesindekiElsaelbisesinin içinde bir prenses gibi gözüken Mavi’nin yanına yaklaşıp önce elbisesinin tüllerini biraz havaya kaldırarak muziplik yaptı ve öğretmeninden bakışlarını kaçırarak fısıldadı.

 

‘’Bence lapa lapa kar bile yağabilir.’’ Ağzını kocaman açarak gülümsedi.

 

Mavi, karnını tutarak kahkaha atmaya başladı.

‘’Ne, kar mı? Poyraz yaz mevsimindeyiz. Bu mevsimde hiç kar yağar mı? ‘’

 

Poyraz Elsa kostümünde ki karları göstererek, ‘’Sen yağdırabilirsin. Karlar ülkesinden bulut getirirsin bize. Ya da bütün her şeyi dondurursun’’ dedi.

 

Sınıfın en cıvıl cıvıl kızı, uçuş uçuş tüllerindeki kar tanelerine bakarak elbisesini kat kat havaya savurmaya başladı. Etrafında döndükçe açık mavi elbisesindeki kar taneleri sanki üzerlerine yağıyordu.

‘’Evet. Karlar ülkesinde her mevsim kar yağar. Çünkü orası çok soğuk. Biliyor musun Poyraz? Buz kristalleri bir araya gelerek bu elbisemdeki gibi kar taneleri oluyor ve durmadan yağıyor. Hepsi birbirinden farklıymış hem de. Ve hiçbir kar tanesi birbirine değmezmiş. Annem karlar ülkesini uyumadan önce okurken anlattı bunları bana.’’

 

’’Kar dolu bulutlar dondurma kadar lezzetli. Hem her biri bir birbirinden farklı.’’

‘’Haydi. Mavi, o zaman kar yağan buluttan biraz daha yiyelim. Zaten hava çok sıcak.’’

 

Poyraz ile şirin kız tekrardan bulutlara uzanmaya başladı. Avuçlarına bulutları doldurup kocaman açtıkları ağızlarına götürdüler.

 

Ezgi öğretmen, iki küçüğün bu hayal yüklü konuşmalarını dinleyince Poyraz’ın bir oyunu olduğunu anladı ve onların hayallerine katıldı.

 

‘’ Çocuklar, hey… Bakar mısınız bana?’’

 

İkisinin başı da bir anda masmavi gökyüzünde pamuk şeker gibi parçaparça bulutlardan bir anda öğretmenlerine döndü. Şaşkınlıkla baktılar.

 

’’ Bana da biraz verebilir misiniz? ‘’

 

Ezgi elini gökyüzüneuzatıp en büyük bulutu gösterdi.

 

‘’Şu bulutu istiyorum ya da karlar ülkesinden getirdiğiniz gibi içimi serinletecek vanilyalı bir bulut olsun lütfen. Yağmurlu bir bulut olmasın yiyince midemde şimşek falan çakar, gök gürler sonra eve dönerken otobüste pek hoş olmaz değil mi ufaklıklar’’

 

Poyraz ile Mavi sevinç çığlıkları atmaya başladı. Kollarını gökyüzüne uzatıp bulutlara ulaştılar. En beyaz olan bulutları toplayıp öğretmenlerine vanilyalı parçalar verdiler. Neşeleri bütün çocuklara yayıldı. Çevreleri kalabalıklaştı. Her gelene bir parça bulut ikram ettiler. Bütün sınıfın karnı tıka basa doymuştu artık…

 

Parkın etrafında yeni bir halka oluşmuştu ve derse kaldıkları yerden devam ederken öğretmenleri Poyraz’ı yanına çağırıp kollarının arasına aldı. Şarkıyı hep bir ağızdan tekrar tekrar söylediler.

 

Hepsi eder on parmak

Sen de istersen say bak

Say bak, say bak, say bak

1,2,3,4,5,6,7,8,9,10

 

 

Akşam olup okulun son zili çaldığında servise binen Poyraz camdan öğretmenine seslendi.

 

‘’Bulutları akşamları yememeliyiz, yoksa yarına bulut kalmaz.’’

‘’Ah Poyrazcığım iyi ki söyledin. O kadar lezzetliydi ki bulutlar sabaha kadar durmadan yiyebilirdim.Eee size de yiyecek bulut kalmazdı tabii.’’

 

Servisablası geldi, Poyraz’ı yerine oturtup kemerini taktı. Cam kenarında oturan Mavi’nin kulağına fısıldayarak şarkı söylemeye başladı.

 

‘’Sol elimde beş parmak

Say bak say bak…’’

 

Mavi Poyraz’ın küçük parmaklarını saydı. Sonra da eve varana kadar taş, kağıt, makas oynadılar.

 

Kazanan en büyük bulutu yiyecekti.

Poyraz kazandı..

Bulutları yiyen çocuk.

 

Servis eve doğru ilerlerken günün koşturmacasından yorulan kimi çocukların başları birbirleri üzerine yaslanmış uyuyakalmışlardı. Kimileri ise hala enerjisini atamamıştı. Poyraz çok güzel bir gün geçirmişti. Zihninde dolanan şarkı ile beraber sol koluna çevirdi bakışlarını. Servisablası Poyraz’a seslendi.

 

‘’Geldik. Hadi bakalım yakışıklı eve gitme zamanı. Bak annen kapıya çıkmış bile.’’

 

Servis durup kapı açıldığında Poyraz küçük sarı çantasını takıp araçtan hızlıca inerken Mavi’ye baktı. Karlar ülkesinin prensesi, arkadaşı Nil’in omzuna başını yaslamış uyuyordu. Kapıdan inip herkese el salladıktan sonra annesine doğru koştu.

 

‘’Anneeee, annem…’’

 

Koşarak annesinin kucağına atladı Poyraz. Annesinin boynuna sarılıp annesinin en sevdiği sözleri peş peşe sıraladı.

 

‘’Annem, bir tanem, kuzum, her şeyim benim canım annem.’’

 

Annesi kocaman bir öpücük kondurdu yanağına.

 

‘’Eee, söyle bakalım nasıl geçti bugün?’’

‘’Annem, dondurma?’’

‘’Evde en sevdiklerinden aldım buzdolabında seni bekliyor ama önce yemek bitecek‘’

 

Poyraz annesinin boynuna sıkıcasarılıp bir daha öptü.

 

‘’Ben tokum annem. Mavi, öğretmenim ve bütün arkadaşlarımla bulut yedik. Hem de Karlar ülkesinden bulut getirdik; vanilyalı, çilekli, çikolatalı soğuk soğuk yedik. Sen de ister misin annecim? Eve girmeden yiyelim. ‘’

 

‘’Harika olur Poyrazcığım. O zaman gel parka doğru yürüyelim seninle.’’

‘’Yaşasın. Dünyanın en güzel annesi. Seni çok seviyorum. İyi ki benim annemsin.’’

 

Poyraz sevinçle annesi ile birlikte parka gitti. Parkta kimsecikler yoktu. Kaydırağın en tepesine çıkıp annesine mavi gökyüzündeki bulutlardan alıp kaydıraktan ‘’fiyuuu’’ diye bağırarak kaydı. Koşarak annesinin yanına gidip sol eliyle annesine bir parça bulut uzattı. Annesi önce bulutu sonrada küçük parmaklarını afiyetle yer gibi yaptı. Poyraz neşeyle gülüp annesine bugün okulda öğrendikleri şarkının aklında kalan kısmını mırıldanmaya başladı.

Sen de istersen say bak

Say bak, say bak, say bak

1,2,3,4,5,…..

 

‘’Aaa, Poyrazcığım ne güzel. Hadi beraber söyleyelim.’’

 

Bir ağızdan şarkıyı bağıra çağıra söyleyerek parktan eve doğru yürümeye başladılar. Şarkının sözleri Poyraz’ı nasıl etkiledi acaba diye içi içini kemirdi annesinin. Poyraz her zaman kigibi gülüyordu. Asla sol elinin yokluğunu hissetmemiş anne ve babasına da hissettirmemişti. Ama bu sefer farklıydı. Eve girip her zaman yaptığı gibi buzdolabına koşmadı Poyraz. Odasına gidip oyuncaklarına baktı. Hepsinin iki kolu, iki eli vardı.  Annesi kapı aralığından Poyraz’ı izliyordu.

 

 

 

Poyraz oyuncaklarını yan yan yana dizmişti. Onlara şarkıyı söylemeye başladı. Annesi küçük prensinin yanına girdi. Poyraz’ın bir sepet içindeki legolarını halının üzerine döktü. Poyraz şaşkınlıkla annesine baktı.

 

‘’Haydi bakalım. Bu oyuncakların yanına benim oğlum gibi akıllı, neşeli, şakacı bir bebek daha yapalım. Ama bu onlardan farklı olsun ne dersin.’’

 

Poyraz annesinin ne dediğini hemen anlamıştı. Gözlerinin içi parladı. Legolardan bir karış kadar robot bebek yaptılar. Bu bebeğin tek eli yoktu. Diğerpeluş bebeklerin yanına bu oyuncağı dayerleştirdiler. Aynı sınıflarında olduğu gibi.

Saat ilerlemiş akşamın karanlığı şehre çökmüştü. Kapının ziliçalınca Poyraz ‘’babam diye kapıya koştu. Babasının elinde dört tekerli bisikleti görünce Poyraz’ın sevinç çığlıkları bütün apartmanı inletti.

 

‘’Bisikletttttttt…Annemmmm babam bana bisiklet almış…. Anne.’’

 

Poyraz babasının boynuna değil çok istediği bisiklete sarıldı önce. Babasıyla beraber bisikleti içeri aldılar. Babasının bacaklarınasarılıp sımsıkı sardı.

 

‘’Benim aslan babam. Benim canım babam.’’

 

Poyraz insanın en seveceği kelimeleri hep bilirdi. Kimi nasıl seveceğini öyle iyi bilirdi ki sanırsınız ki dünyada bir tek siz bu kadar güzelsiniz. Babası ve annesi göz göze geldi. Annesinin yardımıyla kırmızı bisikletinin selesine oturdu. Tek eliyle yavaşça sürmeye başladı. Zili çala çala evin içinde dönüp durdu. Babası korkularını bir anda yenemese de eşi onun gözlerindeki mutluluk gözyaşlarını görmüştü. Karı koca birbirlerine sarılıp oğullarının ne büyük bir mucize olduğunu düşündüler. Poyraz annesi ile yaptığı lego bebeği odasından alıp bisikletin arkasına attı ve salona babasının yanına geldi, bebeği gösterdi.

 

‘’Poyraz ne tatlı bir robot bu. Aynı senin gibi çok güçlü.’’

‘’Evetttt baba… Hadi gel yarışalım.’’ diyerek pedalı daha hızlı çevirmeye başladı. Arkasından ona sevinçle bakan anne ve babasına bakarak

 

’’Süper kedi hızı, ‘’ diye bağırdı.

 

O gece Poyraz yatağının yanındaki kırmızı bisikletin üzerine legodan annesi ile birlikte yaptığı küçük robotu da koyup onlara iyi geceler diledi ve güzel rüyalara daldı.

Annesi Poyraz’ı öpe koklaya uyandırdı. Poyraz bir sağa devrildi bir sola.

 

‘’Annem biraz daha uyumam gerek daha rüyam bitmedi.’’

 

Hadi bakalım okula gitmeden bir tur daha bisikletine binmek istemiyor musun? Sana kocaman bir tabak güneşli bulut hazırladım. Karnın zilçalıyor olsa gerek ben taaa mutfaktan duydum.

 

‘’Anne o bisikletin zilidir. Rüyamda bütün gece bisikletin zilini çaldım.’’ dedi ve kahkaha atarak yatakta doğruldu. Elini yüzünü yıkamak için banyoya gitti, sonra da annesinin kırdığı tek göz yumurtayı afiyetle yedi.

 

‘’Bulut çok güzel olmuş annecim. ‘’ dışarıdan gelen korna sesini duyunca odasına koşup yaptıkları lego bebeği de yanına aldı Poyraz. Annesi hiç sesini çıkartmadı. Sadece kısa bir konuşma yaptı.

 

‘’Poyrazcığım o lego oyuncağını tek tek parçalardan yaptık bozulursa tekrardan yapabiliriz biliyorsun. O yüzden sakın üzülme.’’dedi.

 

‘’Sen merak etme annem. Ben biliyorum nasıl yapacağımı.’’

 

Annesi okul servisine Poyrazı’ bindirdi. Servis ablası cam kenarına oturttu ve kemerini bağladı. Servisin içindeki çocuklar ‘’Poyraz, Poyraz diye bağrışıyorlardı. Servis hareket edince arkasına dönüp el salladı. Elindeki oyuncağını büyük bir hassaslıkla tutuyordu. Mavi serviste değildi. Acaba neden gelmedi diye hüzünlendi. Annesi ile yaptıkları kendine benzeyen oyuncağı görmesiniçok istiyordu oysa. Okula yanaşan servistençocukları teker teker indirdiler. Sınıflarına geçen çocuklar koşturmaya etraftaki oyuncaklar ile oynama başladılar. Poyraz sessizce bir köşeye geçip onları izlerken kapıdan içeriye annesi ile birlikte Mavi girdi. Bir anda heyecandan kalbi duracaktı Poyraz’ın. Karlar ülkesindeki Anna gibi giyinmişti bu sefer. Üzerinde pembe bir pelerini vardı. Ne de ciciydi. Koşarak yanına gitti.

‘’Bak Mavi…’’

Elindeki oyuncağı gösterdi. Mavi’nin annesi Poyraz’a bakıp içtenlikle gülümsedi.

‘’Merhaba Poyraz nasılsın bakalım. Mavi evde senden çok bahsediyor. Annenin her sabah yaptığı bulutlu kahvaltıyı artık bizde yapıyoruz. Teşekkür ederiz küçük bey. Bu kız asla yumurta yemiyordu yoksa. ‘’

 

‘’Yumurta değil ki o bulut. Ben de yemem ki sevmem ki yumurta.’’

 

Mavinin annesi büyük bir pot kırdığını anlayınca konuyu değiştirdi.

 

‘’Evet Mavi ben çıkıyorum.’’

 

‘’Anne baksana Poyraz’ın oyuncağına aynı Poyraz gibi. Çok tatlı değil mi?’’

Karlar ülkesinin Anna’sının elinden oyuncağı alıp baktı.

 

‘’Gerçekten öyle. Çok güzel olmuş. Aferin Poyraz. Harika iş çıkartmışsın. ‘’

Poyraz heyecanla konuşmaya başladı.

 

‘’Mavi, Mavi sen de aynı oyuncak bebek Anna gibi olmuşsun. ‘’

 

Mavi önce elbisesine baktı sonra Poyraz’a gülümsedi. Kulağına yaklaşıp

 

‘’Bugün de belki soğuk bulut canımız çeker diye Kırmızı Başlıklı kız kıyafetimi giymedim.’’ Gözlerini kocaman açıp ‘’Yoksa bizi kurt yiyebilirdi.’’dedi.

 

Tam kahkahaları sınıfta yükselirken annesi sınıftan Mavi’yi öperekuzaklaştı. Öğretmenleri Ezgi kucağında rengarenk boya tüpleriyle içeri girdi.

 

‘’Evet çocuklar herkes masanın etrafına toplanabilir mi?’’

Kucağındaki boyaları yuvarlak ahşap masaya bıraktı. Çocuklar masanın etrafına dizildi. Soru sormaya başladılar. Ne yapacağız, bu boyalar neden çok büyük şişedeler, bu büyük plastik kapları ne yapacağız. Neden bu kadar büyük bir kâğıt seriyorlar sınıfa. Hep bir ağızdan farklı sorular sınıfta yükseliyordu. Ezgi öğretmen ellerini birbirine vurarak sınıfı susturdu.’

 

‘’Çocuklar, çocuklar sakin olun. Bugün bu renkli boyalarla el ve ayak izlerinizi çıkartacağız. Sonra da adınızı başına yazıp yıl sonu gösterisi olduğu gün sergileyeceğiz.’’

 

Çocukları tatlı bir heyecan sardı. Kimi ayakkabısının bağını telaşla çözmeye çalışıyor ama çözemiyor, kimi elinden ya boya çıkmazsa diye endişe ediyordu, kimi çoktan terliklerini bir köşeye fırlatmış yer serili beyaz sert mukavva kağıdının üzerinde köprü kuruyordu. Herkes birbirinden bağımsız hareket etmeye başlayınca genç ve akıllı öğretmenleri onları sıraya soktu. Poyraz ne ayakkabısını çıkarttı ne de bir eylemde bulundu. Öğretmeni ile hareket etti.

 

‘’Evet ayakkabısını çıkartmayanlar çıkarsın. Çoraplarınızı da tabi. Yoksa o minik ayak parmaklarınızın izi çıkmaz. Biliyor musunuz çocuklar birazdan göreceksiniz ki her birinizin eli, ayağı birbirinden farklı olduğu gibi parmaklarınızın her birinde izler var. Çok eğleneceğiz. Hazır mı herkes?’’

Hep bir ağızdan bağırdılar.

 

‘’Evet…. Evet.’’

 

Rengarenk boyalar çocukların gözlerinin içinde parlıyordu. Sırasıyla önce ayaklarını batırdılar boyaya rengarenk ayak izleri oluşmaya başladı beyaz mukavva kağıdında. Gülüşmeler, minik ayaklar pıtır pıtır geziyorlardı. Her biri başka renk yaptı. Yeşil, sarı, mor, kırmızı, mavi, turuncu, siyah, lacivert … Poyraz babasının sürpriz yapıp getirdiği bisikletinin rengi olan kırmızıyı seçti. Boya dolu kaba ayaklarını birer birer daldırdı ve ayağının izini çıkartı sonra öğretmeni de diğer çocuklar gibi onu da kucaklayıp sandalyeye oturttu. Yardımcı sınıf ablası tek tek ayaklarını temizleri. Bütün sınıfın ayak izlerinden adım adım bir gökkuşağı yapmıştı Ezgi öğretmen. Şimdi ile bu şahane adımların altına el izlerini yapmak kalmıştı. Mavi ile başladı öğretmen. Mavi güneş rengini seçti. Diğer çocuklarçimen rengi, portakal rengi, deniz rengi, kan rengi seçerken sıra Poyraz’a geldi. Poyraz sol elini beyaz renge uzatıncaöğretmeni Poyraz’a seslendi.

 

‘’Benim küçük prensim. Beyaz sadece renklerin tonlarını açmak için haydi beraber başka renk seçelim. Ne dersin.’’

 

‘’Poyraz koşarak annesi ile yaptığı oyuncağını getirip öğretmenine uzattı. Tamam başka renk seçelim. Oyuncağımın da elinin izini yapabilir miyim peki?’’

 

Ezgi öğretmen Poyraz’ın beyaz rengini seçmesini görünmez olmak istemek için olduğunu biliyordu. Ama asla bunu kabul edemezdi.

 

‘’Evet, Poyraz ayaklarının izini kırmızı ile çıkartmıştık elin içinde kırmızı rengi seçelim mi ne dersin?’’

 

Poyraz’ın gözü kırmızı boya dolu kaba daldı. Annesi ile beraber gittikleri bir oyun evi vardı (pedagojik destek için oyun terapisi yapılan bir kurum) Orada Ecem ablası ile yaptığı oyun geldi aklına. Gazete parçalama oyunu. Ecem ablası gazete kağıdını tutuyordu. Poyraz da tam ortasına yumruk atıyordu. Ama her defasında sağ eliyle yumruk atıyor sol tarafı kullanmak istemiyordu. Ecem ablası farklı kollarla yapmasını istedi.

 

‘’İkisiyle de yapabilirsin, ikisi de çok güçlü’’ demişti.

 

Poyraz sol koluyla gazetenin ortasına güçlü bir yumruk atmıştı. Gazetenin ortası delinince sol konun gücünü keşfetmişti. Ecem ablasının sözleri aklına geldi. Sen çok güçlüsün. Sol elin olmadan da birçok şeyi başarabilirsin. Ama yapamayacağın, uzanamayacağın ya da taşıyamayacağın anlarda benden, annen ya da öğretmeninden yardım istemekten sakın çekinme. Her insan yardıma ihtiyaç duyar. Mesela ben demişti. Asla kavanoz kapağı açamam. Hep birine açtırırım. Gülüşmüşlerdi. Öğretmeni Poyraz’a seslendi.

 

‘’Poyraz, canım ne düşünüyorsun,’’ dedi.

Poyraz sol kolunu kırmızı boyaya değdirmedi büyük bir güçle daldırdı. Sonra beyaz kâğıdın üzerine gidip beş küçük parmağının şekli çıkana kadar bastırdı. Diğerçocukların ellerinden oldukça farklıydı. Ama sol koluyla gazeteyi delip geçebildiyse bir iz de bırakabilirdi. Sonra sağ elini boyaya usulca değdirdi diğer beş küçük noktacık gibi gözüken elinin yanına parmak çizgileri görünene kadar bastırdı. Mavi yaklaşıp Poyraz’a dedi ki….

 

‘’Poyraz, Poyraz. Senin sol elinin izi çok güzel oldu. Benim güneş rengi el izimin içine de bir iz yapabilir misin? ‘’

 

Poyraz heyecanla kolunda kalan boya ile Mavi’nin sol el izinin üstüne kendi küçük şanslı parmaklarının izini yaptı. Öyle güzel oldu ki bütün sınıf Poyraz’ın el izini kendi sol el izlerininüstüne çıkartmasını istedi. Son olarak Ezgi öğretmenleri gelip siyah boyaya elini gezdirdi ve rengarenk ellerin ve ayakları arasına elinin izini çıkarttı. Poyrazın rengarenk olan kolunu iyice temizleyip Poyraz’dan beyaz boyaya tekrar batırmasını istedi. Poyraz oysa ilk beyaz istemişti. Beyaz da görünmez kimse bana gülemez diye. Ama şimdi ise öğretmeninin kurumuş siyah el izinin üzerinde beyaz ne güzel olacaktı. Karanlık bir gecede parlayan ay gibi. Bütün sınıf Poyraz’ı alkışladı. Poyraz masa da duran lego oyuncağının sol yarım kolunu beyaza batırdı ve kendi sol küçük parmaklarının olduğu kırmızı boyalı şekle bastırdı. Sınıfta her zamankinden daha çok bir eğlence olmuştu. Farklılıkları gizlemek yerine benimsemek her çocuk için en büyük hediyedir. Ezgi Öğretmen bunu Poyraz’ın anne ve babası başta olmak üzere Ecem ablası yardımıyla başarmıştı. Okulun son zili çaldığında Mavi koşarak bahçeye çıktı. Poyraz’a seslendi.

 

‘’Poyraz hadi gel şimdi de bulutları boyayalım. Bak şimdi ben pelerinimi gökyüzüne sallayacağım sen de o şanslı parmaklarınla onları birer pamuk şekere dönüştüreceksin. Anlaştık mı?’’

 

‘’ Evet… Haydi yiyelim o zaman,’’deyip sol kolunu gökyüzüne uzattı. Ağızlarının suyu aka aka bulutları yediler. Servis gelmiş son iki çocuğu arıyordu. Öğretmenleri seslenince, Poyraz gülerek Mavi’ye fısıldadı.

 

‘’Yine yakalandık.’’

 

Servise binip eve doğru yola çıktılar. Mavi bu sefer Poyraz’ın omuzunda uyuyakalmıştı.

 

Poyraz eve doğru yaklaşınca Mavi’yi uyandırmak zorunda kaldı. Mavi bir anda yerinden sıçradı. O sıçrayınca Poyraz da sıçradı.

 

‘’Poyraz, Poyraz çok ilginç bir rüya gördüm. Senin oyuncağın koluna bazı abiler yeni lego parçaları bulmuşlar ve tamamlıyorlardı. Aynısını senin sağ koluna da yapıyorlardı. Çok havalıydı.’’

 

Servisablası seslenince Poyraz Mavi’ye bakıp gülümsedi.

 

‘’Çok mu havalıydı?’’ dedi ve gülerek kapıda bekleyen annesine koştu.

 

‘’Annem, canım annem’’ diye kollarını annesinin boynuna doladı. Eve girince ayakkabısını çıkartıp çorabının birini sağ birini sola fırlattı. Annesine ayağında kalan rengi göstererek neler olduğunu mutlulukla anlattı. Poyraz’a annesi bir hediye almıştı. Odasından getirip büyükçe paketi uzattı. Heyecanla paketin renkli kağıdını tek eliyle açmaya çalışırken yine Ecem ablasının dedikleri geldi aklına.’’ Yardım istemekten çekinmePoyrazcığım.’’

 

‘’Annem bana yardım eder misin?’’ dedi

Hediye paketi annesi ile beraber açtılar. İçinden kocaman bir robot çıktı. Robotun sol eli yoktu. Annesi arkasından bir paket daha çıkarttı.

 

’’Anne bu çok güzel aynı benim gibi’’ dedi.

 

Diğer paketi açınca sırf bir robot eli vardı. Poyraz önce anlayamadı. Baktı. Annesi durumu anlatmaya başladı.

 

’’İstersen bunu robotuna takabilirsin. Bu takıp çıkarılabilen bir kol.’’ Annesine bakıp gülümsedi.

 

‘’Anne biliyor musun Ecem abla bana bir küçük buzağı videosu izletmişti. Onun da bir ayağı yoktu. Mühendis abiler ona bir ayak yaptılar ve o yürümeye başladı. Bende mühendis abiler gibi bu robotun kolunu takacağım.’’ Robotun sağ elini takıp çıkarttı. Takıp çıkarttı. Sonra annesine dönüp.

 

‘’Mühendis abiler bana da yapar mı anne böyle bir el dedi.’’ Oyuncak robotun elini kendi eline denedi ve kahkahalarla güldü. Sevimli buzağı gibi bende koşabilirim deyip odanın içinde koşturmaya başladı.

Poyraz bir an Mavi’nin rüyasını hatırladı.

 

‘’Anne anne…’’

‘’Efendim Poyrazcığım.’’

‘’Anne, Mavi gerçekten de Karlar ülkesinden mi gelmiş?’’

Annesi Poyraz’a gülümseyerek sorusuna cevap verdi.

“Yarın bu soruyu Mavi’ye sormalısın. Hadi şimdi banyo zamanı.”

Poyraz okulda öğrendiği şarkıyı mırıldanarak annesinin peşinden banyoya doğru yürüdü. Kim bilebilir Mavi belki de Karlar Ülkesinden geldi.