https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

 Tolstoy’a göre sanat duyguların sanat eseri yoluyla ifade edilmesidir. Edebiyatta kelimelerle, müzikte notalarla, resimde ise renk ve desenlerle… Fransız ressam Vigee Le Brun da kızına karşı hissettiği anne sevgisini 1789 yılında yaptığı bu tablo ile ifade etmiş ve ölümsüzleştirmiş. Bağrına bastığı sevimli Julie onun tek çocuğu.
  
Eser klasik döneme ait. Bu dönem portrelerinde resmi yapılan kişinin duygusunun izleyiciye aktarılması son derece önemlidir. Le Brun da bu aktarımı son derece başarıyla gerçekleştirmiş bir ressam. Sanat tarihçilerine göre bu başarının sırrı resmini yaptığı kişilerle kurduğu güçlü empati.
 
Eserde anne kızın adeta kenetlenmiş olduğunu görüyoruz. Le Brun iki bedeni üçgen bir kompozisyonda tek vücut haline getirerek ifade etmiş (Üçgenin tepe noktası annenin başı). Dolayısıyla onların duygularını teker teker aktarmak yerine oluşturdukları bütünü ifade etmeyi hedeflemiş gibi. Julie’nin başı annesinin baş hizasının altında ellerini onun boynuna dolamış. Anne de kızını sıkı sıkı koruyucu biçimde kavramış. Dikkatle bakacak olursak Julie’nin durduğu pozisyonda annesi olmadan yere düşeceğini görürüz. Buna karşın annesinin sağlam ve dengeli duruşu ressamın savını güçlendiriyor.
  
Sevgi yumağı oluşturan anne ve kız doğrudan izleyiciye bakıyor. Böylece göz teması kuruluyor. Onların hissettiği güzel duyguları bizim de duyumsamamızı istiyor gibiler. Elbisenin omzu ve boynu açık. Bu açık kısımlar Julie’nin çıplak kolu ve yüzü ile temas halinde. Resim sanatında çıplak bırakılan gövde kısımları kimi zaman masumiyete ve saflığa atıf yapar. Burada da ressam sanki anne sevgisinin bu yönünü vurgulamak istemiş gibi.
 
Annelerin çocukları ile olan iletişimleri özeldir. Ve çocuklara sevgi vermenin en etkin yöntemlerinden biri de yumuşak, sevgi dolu dokunuşlardır. Le Brun’un her teknik detayı anne sevgisi ile dokuduğu bu eserdeki hafiflik ve yumuşaklık hissi muhtemelen tesadüf değil. Hafifliği veren unsurların başında desen çizgilerinin son derece yumuşak geçişlerle ifade edilmiş olması geliyor. Adeta tüy gibi. Desen çizgilerindeki yumuşaklığı renklerdeki yumuşatılmıştık tamamlıyor. Yüzlerdeki ifadede de son derece rahat, huzurlu, sevgi dolu. Le Brun biricik kızı Julie’yi adeta pamuklara sarmış.
 
Bununla birlikte resimde yuvarlak hatlar daha çok kadınsı bir niteliği işaret eder. Kimi resim öğretmenleri okul çağlarındaki kız çocuklarının erkek çocuklara göre daha fazla yuvarlak hatlar çizdiğini söyler. Kompozisyona baktığımızda hiçbir keskin köşe olmadığını görüyoruz. Böylece ünlü ressam eserine pek çok yönden kattığı kadın hassasiyetini bir de bu şekilde perçinlemiş.
 
Arka taraf boş. Bunun sebebi izleyiciyi anne kızın oluşturduğu bütüne odaklama isteği olabilir. Işığı annenin üzerine düşürmüş. Julie’nin etek kısımları gölgeli. Işık arkalarındaki duvarda son derece yumuşak geçişli bir gölge ifadesi oluşturmuş yine. Le Brun’un özellikle Fransa Kraliçesi Marie Antoinette’nin resimlerini yaparken sarf ettiği cümlelerden yola çıkarsak ışık ve tenin uyumuna çok önem verdiğini anlarız. Her ışığın her tende farklı durduğunu ifade eder. Bu yüzden kompozisyondaki ışık ten uyumunu da idealize etmiş olması muhtemel. Anne ile kızın başının birleştiği yer yani resmin odak noktası ışık şiddetinin en çok hissedildiği bölge. Yine de elbisesi boyunca yayılan ışık anneyi daha çok aydınlatıyor ve kızına olan sevgisini anlattığı bu resimde onu biraz da olsa öne çıkarıyor.
 
Tablonun üst kısmı çok güçlü bir sevgi mesajı veriyor ve tablonun duygu yönünü temsil ediyor. Alt kısımda ise Le Brun’un teknik kapasitesini gözler önüne seren üstün ifade becerisini görmek mümkün. Resmin izleyiciye göre sol alt kısmında küçük bir koltuk parçası gözüküyor. Fransız ressam kadife kumaşı ifade etmedeki becerisini bu resimde de kullanmış. Ayrıca elbiselerdeki kıvrımlarda verilen ritim duygusu üst taraftaki durgunluğu dengeleyerek resme hareket katmış. Ressam bu bölgede üçgen kompozisyonun tabanındaki genişlikten yaralanmış. Beline bağlı şaldaki püsküller ve elbisenin eteklerindeki işlemeler son derece başarılı. Adeta göz kamaştırıyor.
  
Eser Fransız Devrimi’nin gerçekleştiği yıl yapılmış. Rokoko döneminin sona erip aristokrasiyle birlikte neoklasik dönemin etkilerinin arttığı zaman dilimine karşılık geliyor. Anlatımdaki ağırbaşlılık, sadelik, sembolik hacim kullanımından ve teatral ifadeden özellikle kaçınılmış olması, ölçülülük, idealizasyon ve elbise seçimi resme neoklasik esintiler katmış. Bununla birlikte samimiyet ve konu seçimi yönüyle neoklasik yaklaşıma mesafeli. Yağlı boya kullanılarak yapılmış eser sanatçının memleketi Fransa’nın Louvre Müzesinde sergileniyor.
 
Kaynaklar:
https://www.dailymotion.com/video/x6gjaxv?retry (Sanatçı hakkında yapılmış bir belgesel)