https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

“Denedim. Pes etmeden önce, hiç olmazsa denedim. Bu kadar da yeter.”

Guguk Kuşu; Ken Kesey’in 1962’de yazdığı roman, aynı zamanda 1975’te çek yönetmen Milos Forman tarafından filme alındı. Jack Nickolson’ın adeta oyunculukta destan yazdığı, muhteşem bir senaryoya sahip bir sinema klasiği…  Jack nicholson’un başrolünü oynadığı bu film en iyi erkek ve kadın oyuncu dahil birden fazla dalda oscar aldı, Danny de Vito ve Christopher Lloyd gibi genç oyuncuların kariyerlerini başlattı. Jack Nicholson’ın oyunculuğuyla hayat verdiği Randle Patrick McMurphy isimli karakter 35 yaşında olup, çalışmayı sevmeyen, otoriteye gelemeyen, özgür ruhlu ve aslında çok zeki birisidir. Komünist Savaş Esirleri Kampından tutsakları kurtardığı için Üstün Hizmet Madalyası almıştır fakat sonrasında emirlere karşı geldiği için ordudan kovulmuştur. Sık sık sarhoşluk, kavga, kumar gibi suçlardan gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. McMurphy’nın bu tarz toplum düzenine uymayan davranışları onun deli olabileceği şüphesini doğurmuş ve ıslahevinden mahkeme kararıyla akıl hastanesine kapatılması uygun görülmüştür. McMurphy hapishane yerine akıl hastanesinin daha eğlenceli ve rahat olabileceğini düşünüp karara itiraz etmemiştir. Ancak yaşananlar hiç de McMurphy’nin tahmin ettiği gibi olmayacaktır.
“Şimdi kalkmışlar bana delisin diyorlar. Neymiş efendim, lanet bir bitki gibi yerimde durmuyormuşum. Bu bana çok anlamsız geliyor. Eğer delilik buysa… o zaman ben kafayı yemişim, zıvanadan çıkmışım, tırlatmışım. Ama ne çoğu, ne de azı. ”

Artık yeni meskeni, tımarhanedir… Filmde otoriter bir karakter olan Hemşire Ratched ile sık sık çatışmaya başlar. İkili arasındaki gerilim daha önce hiçbir maçını kaçırmayan McMurphy’nin Amerikan futbolu finallerini Hemşire Ratched izin vermediği için izleyememesiyle katlanarak artar. Toplumun dışına itilmiş ve her birine “deli” yaftası yapıştırılmış olan arkadaşlarını adeta her seferinde derin bir uykudan uyandırmaya çalışan McMurphy’nin çabaları karşılıksız kalmayacaktır… Hemşire Ratched’in otoritesi altında ezilmiş ve birer piyon haline gelen arkadaşları McMurphy’nin özgürlükçü ruhundan ve otoriteye karşı çıkmasından etkilenerek onu bir kahraman olarak görmeye başlarlar. Filmde adete bir kilit görevi gören Kızılderili Şef, bir savunma mekanizması geliştirerek sağır ve dilsiz gibi görünmeyi kendisine bir zırh gibi giymiştir. Herkesin sağır ve dilsiz sandığı Kızılderili Şef ile sadece McMurphy konuşmuş ve onun göründüğü gibi olmadığını anlayan tek kişi olmuştur. Film birçok yönü ile insanı düşünmeye ve eleştirmeye zorlar.

“-Başkalarıyla geçirilen zaman, çok iyileştiricidir. Oysa yalnız başına kara kara düşünmek yalnızca kopukluk hissini arttırır.
-Yani demek istiyorsunuz ki, kendi başına olmayı istemek hastalıktır?”

Evcilleşenler, dışarıdan dolayısıyla hayattan umudunu kesenler yavaştan kendilerine gelirler. McMurphy özgür bir ruhtur ve etrafındakileri de bu özgür ruhun dilekleri çerçevesinde ele alır.
Diğer yandan toplum bu uyumsuzları buraya tıkmıştır. Çünkü dışarısı yani toplum uyum ister. Guguk Kuşu, etkiye tepkinin en net biçimiyle görselleştirildiği filmlerden biridir ve sonuç olarak Ken Kesey’nin romanındaki ışığı soluklaştırmadan, hatta daha da parlaklaştırarak beyazperdeye taşıyan film, ayağa kalkma duygusunu izleyenin damarına basarak yansıtır ve ayakta kalmanın nasıl bir şey olduğunu yoğun bir şekilde hissettirir. Kafese kapatılıp üzerinde acımasızca çalışılan insanoğlunun haykırışlarını tüm çıplaklığıyla duyarız bu filmde, haykırışlara kulak vermediğimiz her an içinse lanetler okuruz…

“Ne yani, hepiniz durmadan buranın dayanılmazlığının yakındığınız halde, dışarı çıkacak kadar yüreğiniz yok mu? …Tanrı aşkına, siz kendinizi ne sanıyorsunuz? Deli falan mı? Değilsiniz işte. Değilsiniz! Sokakta dolaşan ortalama gerzeklerden daha deli değilsiniz… ”