https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

FUAT SEVİMAY ile KAPALIÇARŞI

Fuat Sevimay ile 2015 yılında Ahmet Hamdi Tanpınar Roman Yarışması’nda ödüle değer görülen Kapalıçarşı adlı romanı (Hep Kitap) hakkında konuştuk.  Fransız Kültür Merkezi’nde bir araya geldiğimiz, mütevazı aynı zamanda nüktedan kişiliğiyle bizleri etkileyen yazarımızla yaptığımız söyleşinin detaylarını sizlerle paylaşıyoruz. Keyifli okumalar dileriz.
*

İlk olarak kendinizden biraz bahseder misiniz?

En zor soruyla başladık. Özetle iki çocuğum ve kitaplarım var diyebiliriz. Onun dışında Kadıköy Anadolu Lisesi mezunuyum. Marmara İşletme Fakültesini bitirdim. Yıllarca plazalarda, çeşitli şirketlerde yöneticilik yaparken yazarlıkla ve edebiyatla okur olmak dışında doğudan bir ilişkim yoktu.Tamamen tesadüf denebilecek şekilde edebiyatla buluştum. Bir öykü yazdım, o ödül alınca da yönümü biraz daha yazıya çevirdim.

Aynı zamanda çevirileri de yapıyorsunuz. Nasıl başladı?

Yazmaya başlayınca, öyküler ve romanlar yayımlanmaya başladıkça profesyonel hayat ve yazarlık bir arada yürüdü Tam zamanlı edebiyatçı olma düşünceleri içerisindeyken acaba dili dekullanabilir miyim sorusu zihnimi kurcalamaya başladı. Çeviri benim için böylece doğdu. 
İlk önceleri kendimi denemek amaçlı, iddiasızca, başladığım ilk çeviri işi çok güzel bir yazara denk geldi. Ardından James Joyce çevirileri gelince tam zamanlı yazmaya başladım. 

Çevirinin kendi yazdığınız metinlere olumlu bir etkisi oldu mu?

Tam aksini düşünüyorum. Ülkemizde aynı anda hem çeviri yapan hem de yazı yazan insan sayısı oldukça az. Bu konuda da kendimi şanslı hissediyorum. Bendeki bakiyesi kelimelerle yazarlıktan dolayı fazlaca hemhal olduğum için kelimeler hakkında kafa yorarız. Kelimenin doğru yerde kullanımı, vurgusu…Bu okurlarda da aynıdır aslında. Kısaca okurluktan gelen birikimim çeviriyi çok daha olumlu yönde etkiledi.

Yazıya ilk öykü ile başladınız?

İlk yazdığım şey öyküydü fakat ilk olarak Aynalı adlı romanım yayınlandı. Ona gelene kadar dört, beş öyküm yayınlanmıştı. Hatta ikincisi de bir çocuk kitabıydı. Sonrasında öykü geldi. Öykü benim için çok keyifli bir alan olmasına karşın diğerleriyle dengeli ilerliyor. 
‘Öykü yaz, biraz bekle, sonra romana geç’ şeklindeki klasik rotayı izlemedim.

Peki öyle mi olması gerekiyor sizce?

Öyle olması gerektiğini düşünmüyorum. Bir insan edebiyat gönüllüsü olabilir ancak. Bir öykücü, denemeci veya romancı değildir. Tabi ki bir okur olarak birini diğerine tercih edip daha fazla sevebilirim. Öyküyü iyi bir antrenman alanı, daha sonra hacimli bir şey yazabilmek için çok kıymetli bir uğraş olarak görüyorum.

Önceki mesleğinizin rakamlarla ilgili olmasının yazdıklarınıza olumlu etkisi nedir? Pek çok iyi yazarın matematik bilgisine hakim oldukları yadsınamaz bir gerçek..

Her işte olması gerektiği gibi yazarlığın da zekâ ile alakası var. O nedenle özellikle edebiyatta kurguyu iyi yapan yazarlara bakıldığında matematikle ilgili olduklarını görüyoruz. Ancak benim için önemli olan bir insanın hangi meslekten olursa olsun öncelikli olarak neyi yapmakta iyi olduğunu araştırması ve onun üzerine gitmesi gerekiyor. Bence yazmaya yeltenen kişinin kim olduğunu, neye yeteneği olduğunu keşfetmesi ve bu becerisini yazmakta kullanması lazım.

Türkiye’den en sevdiğiniz yazarlar kimlerdir?

İhsan Oktay Anar, Latife Tekin, Orhan Pamuk. Benim için en önde gelen isimler onlar. Ahmet Hamdi Tanpınar’a çok saygı duyarım. Ayrıca bu isimleri dünya edebiyatının da çok büyük isimleri olarak görüyorum. Coğrafyadan dolayı dünyada ne kadar okunduklarından ziyade edebi seviye olarak bu insanlar gerçekten dünya edebiyatının yazarları.
Dışarıdan örnek vermek gerekirse de ben daha çok Güney Amerikalı yazarları tercih ederim. Márquez,Fuantes gibi. Bir de tabi benim olmazsa olmazım Joyce. 

Kapalıçarşı kitabınızın hazırlanma süreci nasıldı?

İlk gençliğim diyebilirim. Çocukken orta birinci sınıfın ilkyazından itibaren lise sona kadar Kapalıçarşı’nın girişindeki bir mağazada çalıştım. Hem harçlık kazanayım hem de haytalık yapmayayım diye. O zamanlar bana çok büyülü bir mekân olarak gelirdi. Yıllar sonra buna ilaveten pek çok dili çat pat öğrenme (tam olarak öğrenme denemese de) imkânım da oldu. Bilinçaltımda yer eden anıların etkisiyle hayatımda yazdığım ilk öykü de Kapalıçarşı ile ilgiydi. Kafamı sürekli meşgul eden şey bu öykünün aslında beş yüz yıllık bir hikâye olduğu ve benim bunu romana dönüştürmem gerektiğiydi. 
Bir süre sonra şunu fark ettim: Ülke olarak toplum olma fikrinden çok uzaklaştık. Sürekli bir mücadele, itişip kakışma halindeyiz. Oysa bizi toplum yapan mekânlardır. O yerleri anmamız gerekir ki tekrar toplum olma, bir olabilme bilincini yakalayabilelim. Mozaik oluşturma fikri dışında bir arada yaşama fikrine saygı duymamızın aynı mekânları paylaşmakla mümkün olacağını fark ettiğimde ise Kapalıçarşı’yı anlatmayı seçtim.

Bir yazar olarak geriye dönüp yazdıklarınıza bakınca şunu da şöyle yapsaydım dediğiniz bir şey oldu mu?

Genel kabul görmüş düşünce çeşitli nedenlerle yayınlanmış eserlerde değişiklik yapmamak olsa da ben tam tersini düşünürüm. Yanlış yaptığım bir şey varsa neden değiştirmeyeyim? Bu dil bilgisi hatası olabilir, mekânı hatalı kullanılmış olabilir, karakter abartılmış olabilir vb. Elbette bugünkü tecrübemi kullanırım ki zaten hata çok fazla ise o zaman bir yazarlık vasfını hak etmiyorsunuz demektir, o tamamen ayrı bir konu.

Yazı ritüelleriniz var mıdır?
Bu konuda tek şey söylemek istiyorum. Madencilerin ritüelleri var mıdır? Daha ulvi bir iş yapmıyoruz. Her koşulda yazıyor olabilmek gerek.

Son olarak yazmak isteyen okurlarınıza neler tavsiye edersiniz?

Daha çok okumalarını. Okuduklarını didik didik incelemelerini, hayatın hangi alanında yeteneklerini olduklarını keşfedip o yönlerini besleyerek yazdıklarına aktarmaya çalışmalarını tavsiye ederim.   
*
Yazar Hakkında Kısa Bilgi

Fuat Sevimay, 1972 yılında doğdu. Kadıköy Anadolu Lisesi’ni, ardından Marmara Üniversitesi İngilizce İşletme Fakültesi’ni bitirdi. 
İstanbul Mimarlar Odası, Maden Mühendisleri Odası, Ümit Kaftancıoğlu, Yenimahalle Belediyesi, Foça Belediyesi, Ölüdeniz Belediyesi tarafından ödüllendirilen ve dergilerde yayımlanan öyküleri, 2013 yılında Ara Nağme kitabında derlendi ve bu eser, 2014 Orhan Kemal Öykü Ödülü’ne değer görüldü. 
Ankara Mimarlar Odası tarafından, Kent Öyküleri Yarışması’nda birincilikle ödüllendirilen Haydar Paşa’nın Evi adlı çocuk kitabı yine 2013’te yayınlandı.
2011’de yayımlanan Aynalı ve 2013’te yayımlananAnarŞıkadında iki romanı, İngilizceden James Joyce, Henry James ve Oscar Wilde, İtalyancadan LuigiPirandello ve ItaloSvevo çevirileri var. LiteratureIreland ve TrinityCollege’ın desteği ve kazandığı burs çerçevesinde Dublin’de, James Joyce’unFinnegans Wake eserinin çevirisi üzerine çalıştı ve bu eser 2016 yılındaFinnegan Uyanması adıyla yayımlandı. Yazar, muhtelif mekânlarda Türk edebiyatı ve çeviri üzerine dersler veriyor. 2017 yılında Finnegan Uyanması çevirisiyle Talât Halman Çeviri Ödülü ve Dünya Kitap  Yılın Çeviri Kitabı Ödülü’ne layık görüldü.

RÖPORTAJ: EVRİM AKDAĞ