https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg


David Hume
DENEMELER
Çeviren:Banu Karakaş
Pinhan Yayıncılık
Aydınlanma felsefesinin kurucu figürleri arasında bulunan David Hume sadece metafizik alanında değil aynı zamanda edebi, kültürel, tarihsel, estetik ve hatta demografik konularda da yenilikçi bir otorite olduğunu bu denemelerle ortaya koyuyor. Hume’un farklı alanlar üzerine ürettiği yazılardan derlenen bu eser bir yandan filozofun zorlu felsefesini kavramak için ipuçları sunarken diğer yandan yaşadığı çağın anlaşılması için bir ufuk kazandırıyor.

Saffet Murat Tura
ZOR PROBLEM:BİLİNÇ
Metis Yayınları

Yirmi yıl kadar önce Avustralyalı filozof David Chalmers zor problemi şöyle dile getirmişti: “Niçin ve nasıl bilincim var?” Günlük yaşamda pek farkında değiliz ama her sabah uyandığımızda kafatasımızın içinde inanılmaz bir doğa olayı meydana gelir ve beynimizin nöral faaliyetleriyle birlikte dünya ve ben yaşantımız yeniden kurulur. Peki ama beynin nöral faaliyetleriyle birlikte ortaya çıkan bu fenomen dünyası nedir? Gizemli ya da edebi bir soru olarak değil, sahiden nedir bilinç?

Bilim açısından bilinç tam bir sürprizdir. Çünkü bilinçli olmamızı gerektiren hiçbir doğa yasası bilmiyoruz. Bir bakıma bilinçsiz biyolojik robotlar, “zombi”ler olmamız daha makul, daha açıklanabilir bir durumdur.

“Zor problem” insan aklının çözemeyeceği kadar zor bir problem mi? “Nesnel” inceleme yöntemlerine dayanan bilim “öznel” bilinç sorununu asla çözemeyecek mi? Belki. Ama konunun çok çekici olduğu da açık. Dünyanın değişik yerlerinde pek çok filozof ve biliminsanı bilinç sorunuyla uğraşıyor yıllardır. Ben de Beynin Gölgeleri adlı kitabımda sorunu çözmek bakımından önemsediğim bir tez yakalamıştım. Ancak bu tez kitabın yapısı itibarıyla biraz geri planda kalmıştı. Zor Problem: Bilinç’te bu tezi açığa çıkardım, geliştirip netleştirdim. Okurları da bu tartışmaya katılmaya davet ediyorum.

Michael Tomasello
İNSAN AHLAKININ DOĞAL TARİHİ
Çeviren: Aylin Onacak
Koç Üniversitesi Yayınları

İnsan ahlakının evrimi iki adımda gerçekleşti. Başlangıçta doğa koşulları nedeniyle, ilk insanlar işbirliğine gitmezlerse yok olacaklarını gördü ve bu işbirliğini düzenli hale getirmek için yeni bilişsel yetenekler geliştirdiler. Riskleri en aza indirmek için her koşulda birlikte hareket edip, güven, saygı ve sorumluluk üzerine kurulu ikili ortaklıklar yarattılar.

İnsan grupları kalabalıklaşıp işbölümü daha karmaşık bir hal aldığında ikinci adım atıldı. Üyelerinden sadakat, uyum ve kültürel aidiyet bekleyen farklı kültürel gruplar ortaya çıktı. Yeni kültürel grupların içinde y er alan modern insanlar bu kez doğru ve yanlışa ilişkin nesnel normlar yarattılar.
Bu sürecin sonucu olarak, günümüzde insanlar hem ikili ilişkilerinde hem de ait oldukları topluluk içinde belli ahlak kurallarına uymayı -zaman zaman bu kuralları ihlal etseler bile- kaçınılmaz bir zorunluluk olarak görüyor.

İnsan Ahlakının Doğal Tarihi, ahlak psikolojisinin evrimine ilişkin ayrıntılı bir değerlendirme sunuyor. Pek çok önemli araştırmaya imza atmış gelişimsel psikolog Michael Tomasello, primatlar ile insan çocukları karşılaştıran çok sayıda deneyin verilerine dayandırdığı bu çalışmasında, insanın işbirliği konusunda nasıl geliştiğini ve sonunda ahlaki bir tür haline geldiğini ortaya koyuyor.
Michael Tomasello, Leipzig’deki Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nün eşyöneticisi ve Duke Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde öğretim üyesi.

Juan Gabriel Vasquez
İTİBARLAR
Çeviren:Süleyman Doğru
Everest Yayınları

Güney Amerika edebiyatının yıldızlarından, Düşen Şeylerin Gürültüsü romanıyla tüm dünyada büyük yankı uyandıran Kolombiyalı yazar Juan Gabriel Vásquez, son romanı İtibarlar’da, her an, herkesin başına gelebilecek bir durumu, saygınlığın, güvenilirliğin, itibarın nasıl bir anda, geçmişteki bir olay yüzünden sarsılabileceğini, kamuya mal olmuş figürlerin mahrem hayatlarının ne gibi sonuçlar doğurabileceğini, nefes nefese okunan bir kurguyla anlatıyor. 

Javier Mallarino, yalnızca mürekkep ve kalem kullanarak yasaları değiştirme, yargı kararlarını tersine çevirme, politik kariyerleri yok etme gücüne sahip, ülkesinde adeta bir efsaneye dönüşmüş, çok etkili bir siyasi karikatüristtir. 40 yıllık başarılı kariyerinin sonunda, gücünün zirvesindeyken, genç bir kadının ziyaretiyle kendisini birdenbire tüm yaşamını, geçmişini, kariyerini, itibarını etkileyecek bir olayın içinde buluverir. 

İtibarların üzerinde yükseldiği zemin son derece kaygandır; geçmişin ağırlığı, politikanın çirkefi, ilişkilerin tıkanmışlığı, belleğin zaafları karşısında bir anda yerle bir olabilirler.

“Pusulasını şaşırmış zamanlar yaşıyoruz. Liderlerimiz hiçbir şeye liderlik etmiyorlar ve daha da kötüsü olan biten hakkında bize hiçbir şey anlatmıyorlar. Orada devreye ben giriyorum. Ben insanlara ne olup bittiğini anlatıyorum. Bizim toplumumuzda önemli olan ne olup bittiği değil, ne olup bittiğini kimin anlattığıdır. Bunu anlatmayı sadece politikacılara mı bırakacağız? Bu bir intihar olurdu, ulusal bir intihar.”

Elena Ferrante
BİR YAZARIN YOLCULUĞU 
Çeviren: Eren Yücesan
Everest Yayınları

“Annem bana yerel lehçesinden bir sözcük bıraktı; yüreğini parçalayan çelişkili hisler aklını şuraya buraya çeldiğini hissettiğinde … içinde bir frantumaglia (kırık parçacıklar karışımı) olduğunu söylerdi …
[F]rantumaglia, başka türlü tanımlanamayan bir rahatsızlığın öznel ifadesiydi, zihninde oluşan, beynin bulanık suyunda yüzen, farklı nitelikli parçacıkkalabalığını tanımlardı…

… [Y]aşarken sesimizi onunla yükselttiğimiz ve sonunda onun içinde kaybolma tehlikesi yaşadığımız heterojen kalabalığı çok sancılı bir kaygıyla algılamaktırfrantumaglia…”

“Napoli Romanları” dörtlemesiyle tüm dünyada büyük yankı uyandıran münzevi yazar Elena Ferrante, bu derlemeye altbaşlık olarak  frantumaglia ismini verdiği kavramı, “kırık parçacıklar karışımı, başka türlü tanımlanamayan bir rahatsızlığın öznel ifadesi” sözleriyle tanımlıyor.

Bir Yazarın Yolculuğu’nda Gerçek kimliğini gizlemesi, edebiyatına esin kaynağı olan konular, siyaset ve kültür, günümüz toplumlarında edebiyatın rolü gibi konuları irdeleyen büyük yazar, bundan başka “kadın yazar olmak”, “erkekegemen toplum ve düşünce eleştirisi”, “feminist yazın ve düşüncenin önemi” gibi, hele bugünler daha da vahim bir şekilde gündeme yerleşen konuları da ele alıyor. Öte yandan yazarlıkta nasıl karar kıldığını, romanlarını yazma sürecini de aktarıyor Ferrante – romanlarındaki tüm dünyada yankı bulan sesiyle; yani dolaysız, içe işleyen, sakınmasız, büyüleyici ve alabildiğine samimi bir üslupla…

“Kadın olmak akış halinde yaşamak demektir. Ferrante’nin bu içgörülü yazını edebi geleneği tersyüz ediyor ve böylece kadın olmak evrenselliğin ölçütü haline geliyor.”