https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Armoniye doğanın derinliklerinde, dilinde ve ayrıntılarında rastlayan yazar, düşünürlere ne denli kıymet vermemiz gerektiği artık tartışılamaz bir düzlemdedir. Çelişkilerle bezeli histerik davranışlar süslüyordur insan türünün yaşamını. Sırf kendi görüşüne daha yakın diye ötekileştirdiğinin yönelimini şiddetle reddediyordur, dinlemiyordur bile. Oysa ne renkte olursa olsun fikirleri, yaşam tarzları veya inançları, insan türü el ele ilerliyordur bir bilinmezliğe ve evrensele karşıt olarak uyumsuzluklarında direnen kimi düşünce cemiyetleri (kültürler) de bu gidişatın dışında kalmayı başaramıyorlardır. Genele yayılan öyle veya böyle tikeli de kapsıyordur. Er ya da geç uyum sağlamak dışında yolu bulunmadığını kavrayan düşünce topluluklarının olumsuz çıktıları neticede kendisine mal edilir ve o bir zamanlar uyumsuzluklarıyla övünen önde gelenlerden ziyade peşine takılmışlar ortada kalıverir. Tarihi yorumlama, felsefe ve bilimde uyumsuzluk üst bilinç düsturuyla bir gereksinimken (karşıt görüş) bu küresel yarışı bilimin kazanmış olması armoniyi zedelemiş, yorumlama kabiliyetlerini zayıflatmış görüşü yadsınamazdır.

Disiplinler arası armoni yerini uyumsuzluklara bırakmıştır ve uyumsuzluğun başlı başına armoninin kendisine dönüşmüş olduğunu ileri sürmek hata olmaz. Analitik felsefede yola çıkılan ele alış yöntemi böylece geçersiz kılınmıştır ve bu kırılmaya maruz kalmış felsefeci gibi edebiyatçı da artık semboller dilini geliştirme veya kuram oluşturma yetisini yitirmiştir. Çağdaş felsefeci ve edebiyatçıların da elinden elindeki oyuncağı evirip çevirmekten başka şey gelmez olmuştur; daha öncesi oluşturulan kuram, dönem veya modernlik üzerine yorumlama, kıyas veya eleştiriler… Ölen şahsiyetlerin sözlerini anımsatıp ne güzel demiş postları… Kıta felsefesi filozoflarının çekişmeli çalışmalarının (ve bununla birlikte ilerleyen fizik ve diğer bilim dalları) 2. Dünya Savaşı’na dek giden yolda insanlığı nasıl bir döngüye soktuğu ortadayken savaş sonrası Fransız ekolü ile seyrekleştirilmiş ve ticaretin hizmetine sunulmuş bir felsefe akımı bizleri Ausschwitz’ten Sosyal medyanın Ördek Sendromuna dek sürüklemiştir. Alman idealizmi, fenomenoloji ve varoluşçuluğun yoğrulması ticarete sekte vuruyorsa, o halde başka ekoller farklı kıtalardan üretilir ve önünüze konuverir. Ticaretin zarar görmemesi, olası büyük savaşların önüne geçmesi için kıtasal felsefenin içerisine ekilen türlü ekol tohumları da beklentileri karşılayamamış, neticede topraktan çıkan filizler bir tür teknolojik ırkçılığın postalları altında ezilmiştir.

Sentez… S. Hawking’e göre “Bilim felsefeyi alt etmiştir”, ancak her ne kadar alt etmiş gözükse de doğayı korumakta yetersiz kalmıştır. Onca teknolojik gelişmelerden dem vuran şirketlerin, ilerleyiş hamilerinin orman yangınlarını önleyecek bir benzetim geliştirememesi aslında zihnin teknolojiden daha önleyici ve kuvvetli olduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Salt bilimle üstün bilince ulaşılamayacağı gibi salt felsefeyle de bu bilinci yaşatmamız mümkün gözükmemektedir. Armoninin önemi bu ilişkide ve ölümcül sonda yatmaktadır. Felsefeyi yitiren bilim dünyayı koruyamıyordur ve Akdeniz Havzasının (ve dünya üzerindeki tüm ormanları) çölleşmesini engelleyemediği gibi gidişatın sonunda bir Dune gezegenini akıllara düşürür.