https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Bu soruyu yanıtlamak için öncelikle bazı kavramlar üzerine konuşmak gerekir. Bunlardan ilki elbette suçtur. Çünkü, polisiye, suç edebiyatıdır. 
Suç kavramı çeşitli şekillerde tanımlanır: İlk anlamı “Törelere, ahlak kurallarına aykırı davranış” olan suçun bizi ilgilendiren manası yasalara aykırı davranış olmasıdır.  Elbette bu aykırılık karşısında yasada bir yaptırım belirlenmiş ve buna da “Ceza” denmiştir. İnsanlık var olduğu günden beri suç ve ceza en kadim konusu olmuş, toplumların o günkü sözleşmelerine göre cezalandırma sistemleri kurulmuştur.

Bugün modern dünyada geçerli olan evrensel hukuk sistemlerinde kişilerin karşılaşacakları tepkiyi, yani cezayı bildikleri kabul edilir. Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz. Tabi ki bu biliş, kanunda yazan ceza miktarına ilişkin değil, yapılan eylemin kötülüğü ve otoritesini yargı organı eliyle kullanan mekanizmanın eylemin failini cezalandıracağına ilişkindir.

Yani suç ve ceza deyince, devletin otoritesini kullandığı emniyet güçleri ve bu sistemi bir forma sokan yargı erki akla gelir ki, bunlar birbirini tamamlayan bir çarkın dişlileridir.
Hal böyle olunca “Polisiye” dediğimiz türdeki romanlarda, kurgudan çok gerçekler vardır. Oysa edebiyat, daha çok hayal dünyasının yaratıcılığı beslediği bir alandır. Orada ejderhalardan Marsa giden tavşana, cadılardan büyücülere birçok gerçeküstü konu ve kahramana yer verilir. Uzun yıllara yayılmıştoplumsal olaylar irdelenir. Bu yaşananların bireyin hayatına düşen gölgeleri ile insanın karanlık yanlarını harekete geçirişi kelimelerle resmedilir.

Polisiyede ise,olayların okura inandırıcı gelebilmesi için, akla uygun, hayatın olağan akışına paralel seyretmesi gerekir. Bu yönüyle kaynağını ve gücünü gerçekten alan polisiye, halka en yakın türdür. Belki de bu yüzdenentelektüel çevrelerde uzun bir zaman, “Edebiyatın üvey evladı” hatta daha ileri gidenlerin ifadesi ile “Edebiyatın gayri meşru çocuğu” olarak nitelendirilmiştir. Ama bu görüşler polisiyenin önünü kesememiştir. Her ne kadar bugün en çok okunan kitap listelerinde üst sıralarda yer alsa da doğduğu yer olan Amerikada dahil,yazılanlarınedebi eser olarak nitelendirilmesi epey zaman almıştır. 

Ünlü şair ve hikayeci Edgar Alan Poe,bu tür için de öncü kabul edilen bir sanatçıdır. 1841 yılında Morgue Sokağı Cinayeti’ni yayınlamış, polisiyenin ilk romanını vererek edebiyat tarihine geçmiştir. 1842 ve 1845’te yayınladığı diğer polisiye romanlar da batıdaki ilk polisiye eserler olarak kabul edilmiştir.
Bizde ise, 1881 yılında Fransızca’dan çevrilen polisiyelerle başlayan macera, bir gazeteci olan Ahmet Mithat Efendi’nin tefrikaları ile devam etmiştir. Esrar-ı cinayet adlı bu seri yazı dizisi daha sonra kitaplaştırılmıştır.Gazete ve gazetecilerin işin içinde olması bile bize bu türün topluma yakın ve dinamik bir alanda hareket ettiğini gösterir ama derin tahlillere girmemesi nedeniyle acaba edebiyatın neresinde diye de düşündürür.

Çünkü roman denen türde ya derin psikolojik tahliller ya da büyük toplumsal olayları içeren detaylı bir anlatım vardır. Ama polisiyeler, daha gelir geçer, adi vaka denen olayları anlatır. Ancak şehirleşme artıp suçlar çeşitlenince, cezalar da modern şekilde tanımlanmıştır. İnsan hayatına verilen önem artınca idam, ibreti alem için meydanda insanların yakılması gibi son derece ilkel ceza yöntemlerinden vazgeçilmiştir. Bunun yerine hapishaneler doğmuş, insanlar özgürlüklerini kaybetmekle korkutulmuştur. Yani, sosyolojik yapının değişmesi ile suçlar ve cezalar çeşitlenip insanlar çevresinde olan biteni gazete gibi hızlı haber veren kaynaklardan öğrenmeye başlayınca, değişen hayat bu türü doğurmuştur. Sanayi toplumunun hızlı ve ağır çalışma koşulları adeta domino taşı etkisi yapmış, dünyaya bakış açısı ve toplumsal değerleri başkalaşan insan, yeni soru ve sorunlarına cevaplarararken polisiyenin etki alanı, okur kitlesi ilegelişmiştir.

Merak unsurunu diri tutarak ayakta kalan gazeteler, insanların özellikle sebepleri de çeşitlenen cinai olaylara ilgisini farketmekte gecikmemişlerdir. Suçların nasıl ve neden işlendiğine dair gizem dolu kurgu haberlerin bile hala merakla okunduğu düşünülürse bu türün hızlı büyümesinin sebebi kolayca anlaşılır.
İnsan, yaşamı boyunca içine bırakıldığı bu hayatı anlamlandırma çabasında olduğundan, bir inanışa göre ilk katil olan Kabil’in kardeş kanı dökmesinin sebeplerini de merak etmiş, kulaktan kulağa yayılan hikayelerin gücü insanın bilinmeze olan tutkusu ile birleşerek bu günlere kadar gelmiştir.

Polisiye romanın en ayırt edici özelliği, içinde gizem barındırmasıdır. O gizem okuru sürükleyen bir motivasyon kaynağı olup kitabı elinden bırakamamasına sebep oluyorsa iyi bir polisiyeden söz edilir. Bunu başaran yazarlar nerdeyse kahramanları ile anılır. Komiser tiplemeleri dilden dile yayılırken edebiyattaki bu gerçek/kurgu tartışmaları ara sıra yine alevlenir. Eserlerin ne kadarının gerçek olaylardan kesitler,ne kadarının kurgu olduğu, yazarın yaratıcılığını ne düzeyde kullandığı hususu neredeyse her kitap özelinde tartışılır.
Bir de bu türde verilen eserlerin seri kitap haline gelmesi kolaydır. Birçok polisiye kitabın kahramanı sevilince zaten hayattan beslenen konularla son derece dinamik bir alanda hareket edebilenyazarın kitapları kısa sürede aynı kahramanların başka maceraları ile devam eder.  Yayıncıları da memnun eden bu hızlı tüketime paralel hızlı üretim döngüsü işler. Bu süreçte yazarlar okurların görüşleri ile beslenir, güncel olaylardan da yola çıkarak diğer türlerde yazanlardan daha hızlı yol alır.

Toplu yaşamanın getirisi olan kurallar ve bunların yıkımı halinde verilen cezalar insanların sürekli gündeminde olan konulardır. Bu nedenle topluma en yakın edebiyat türü olan polisiyeye okuru sahip çıkar. Ayrıca, insanın gizemi çözmeye olan merakı ile polisiyeler bugün hem edebi türler arasındaki yerini sağlamlaştırmış hem de satış listelerinde üst sıralarda kalmayı başarmıştır. Gördüğü talep,sinema ve televizyon yapımcılarının da ilgisini çekmiş, geniş kitlelerle buluşan yapımlar, kitap uyarlamaları sektörün devinimini hızlandırmıştır. Bugün bu diziler ve seri kitaplar, hızla değişen toplumun talepleri ile yeni soruların peşine düşse, misal artık katil değil de katletmenin nedenleri merak edilse de,polisiyeler bir çok okur için vazgeçilmezlerarasına girmiştir.

Toplumsal düzenin garantörü olarak kurulan, vatandaşları için haklar ve ödevler belirleyen devlet, devamlılığını insanlar eliyle kullandığından yanılma payı yüksek organik bir yapıdır. Hatalarını çeşitli yollardan tazmin etse de,son derece hantal bir mekanizması vardır. Ancak vatandaşlar koruma, gözetme, haklarına riayet etme sözü karşılığında ihkak-ı hak, yani kendi hakkını bizzat alma gücünü devlete teslim etmişlerdir. Lakin devletin hantal yapısı suçun mağduru olan insanların fevri davranışlar sergilerken suç işlemelerine de sebep olabilir. Bu nedenle, herkes, her an,her hangi bir suçun faili ve mağduru olacak potansiyele sahiptir. Bu da insanlık var olduğu sürece polisiyeye ilginin devamını sağlayacaktır.
Polisiyenin gelişmesine en çok katkı sunan kahramanlar da özel dedektiflerdir. Emniyet mensuplarının görevlerini kötüye kullanarak çıkar sağlamaları sonucunda ortaya çıkan bu meslek, devletin yavaş işleyen soruşturma ve ceza mekanizmalarına, hızlıca delil sunup bir an önce sonuca varmalarını isteyen insanlarca tercih edilmiş, zamanla güçlenmiştir. Tabi ki, bunun sonucunda polisiyelerin kahramanları da gizemi çözmek için yollara düşen, bu yolculukta birbirinden ilginç bilgileri elde edip bunları ustaca birleştirerek yapbozu tamamlayan özel dedektifler ve kötü polisi kıskıvrak yakalayan iyi polisler olmuştur.

Mantık hatası içermeyen, merakı diri tutan, söylemek istediklerini edebiyatın güçlü enstrümanlarını doğru kullanarak okuru yakalayan kaliteli polisiyelerle karşılaşmak bir şanstır. Ve son söz; şansınız bol olsun…