https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

“Oduncular Kervanı”, yerel halkın yaşam mücadelesiyle doğrudan ilişkili bir hikâye. Erzincan çevresinde geçen öyküde, yoksulluk ve geçim sıkıntısı içinde, ormanda odun keserek geçinen insanların bir kervan oluşturarak yola çıkmaları anlatılıyor. Bu yolculuk sadece odun taşıma değil, aynı zamanda yorgunluk, sessizlik, iç hesaplaşma ve dayanışmanın da hikâyesidir.

Kervandaki her birey neredeyse bir simgeye dönüşür: Yaşlı adam geçmişin yükünü taşır, genç adam umutları; kadınlar ise hem emeği hem sessiz acıları… Orman ve dağ, hikâyenin başlıca atmosfer öğeleri olup yalnızlığın ve doğayla iç içe olmanın bir simgesi hâline gelir.

Bu öyküde doğa yalnızca arka plan değil, aynı zamanda yaşayan bir varlık gibidir. Soğuk, rüzgâr, taşlı yollar, devrilen ağaçlar, hepsi insanın doğa karşısındaki kırılganlığını anlatır. Aynı zamanda bu doğa, insanların en içsel duygularını da yüzeye çıkarır: Çaresizlik, dayanışma, umut, öfke…

Öyküdeki anlatım sade ve gözlemci bir dille kurulmuştur. Diyaloglardan çok iç monologlara yakınsayan anlatım tercih edilmiştir. Bu da öyküyü daha lirik bir yapıya yaklaştırır.

Yazar, köylü insanın gündelik yaşamını destansı bir çerçeveye oturtmayı başarır. “Kervan” metaforu, burada bir hayat yolculuğunu temsil eder. Herkesin bir yükü vardır, ama kimse yalnız değildir.

Kitap, baştan sona taşra ile insan ilişkisini, doğa ile yaşam mücadelesini, geçmişin ve belleğin izlerini merkeze alan öykülerden oluşuyor. Tüm öykülerde yoğun bir melankoli havası hâkim. Ancak bu melankoli, edilgen bir keder değil; dirençli bir kabullenme hâlidir. Karakterler yılgın değil, yorgun ama ayakta…

Dikkat Çekici Unsurlar:

  • Toplumsal gerçekçilik ile şiirsel anlatım iç içe geçmiş durumda.

  • Öykülerde büyük olaylar yok; ama küçük detayların derin anlamları var.

  • Kadın karakterlerin iç dünyaları ve yalnızlıkları özel bir dikkatle işlenmiş.

  • Sık sık tekrar eden imgeler: dağ, sis, rüzgâr, su, kuşlar, gül… Bunlar doğayla insanın bağını güçlendiriyor.

Yazar, klasik olay örgüsünden çok anlara, duygulara ve atmosfer kurmaya odaklanıyor. Bu da kitaba bir bütünlük kazandırıyor. Her öykü farklı bir mekânda geçse de aynı dünyaya ait hissi veriyor.

“Dağlara Gül Değerdi”, doğanın fonunda geçen insan hikâyelerini sade ama derinlikli bir dille anlatan güçlü bir öykü kitabı. Özellikle “Oduncular Kervanı” gibi öykülerde, yazarın hem gözlem gücü hem de duygusal derinliği öne çıkıyor. Kitap, taşra hayatına dışarıdan değil, içeriden bakan, onu romantize etmeden ama saygıyla işleyen bir anlatının parçası.

Bu kitap, yalnızlıkla dayanışmanın, yorgunlukla umudun, kederle güzelliğin iç içe geçtiği bir edebi yürüyüş olarak okunabilir. Gül, dağlara değmese de bu öykülerle kalbe değiyor.